Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12260 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 10605 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : EDİRNE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/07/2010NUMARASI : 2010/56-2010/253Taraflar arasında görülen davada;Davacılar,kayden maliki oldukları taşınmazlarına komşu ve davalının maliki bulunduğu taşınmazlarda , davalı tarafından kum ocağı işletildiğini,rezervlerin bitmesine rağmen açılan çukurların kapatılmadığını,çekme mesafesine uyulmadığını, sağlık bandı oluşturulmadığını ve taşınmazlarına müdahale edildiğini, açılan çukurlar nedeniyle çevreye zarar verildiğini ileri sürerek, muarazanın giderilmesine karar verilmisini istemişlerdir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalının tecavüzünün söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, elatmanın önlenmesi ve muarazanın giderilmesi isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içteriği ve toplanan delillere özellikle iddianın ileri sürülüş biçimine göre davanın hem doğrudan müdahale, hem de, komşuluk hukukundan kaynaklanan zararın giderilmesi isteğiyle açıldığı; 801,802,812,809,804,806, 807 ve 821 parsellerde bir kısım davacıların paydaş bir kısım davacıların ise tam malik oldukları, davalının 799, 800, 813 ve 822 parsellerin maliki bulunduğu ve davalı şirketin kum ocağı işletmeciliği yaptığı sabittir.Mahkemece, davalının ruhsatının olduğu, yasalarca yerine getirmesi gereken bir takım yükümlülüklerini tam olarak ifa etmediği, eksik yükümlülüklerin yerinin getirilmesinin talep yeri (hakkının) il özel idaresi olacağı, davalının zararının veya tecavüzünün söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Ne var ki, dava açılmadan önce yapılan tespit sonrası düzenlenen bilirkişi raporundan bir kısım davacıların paydaşı olduğu 821 ve 802 sayılı parsellere doğrudan müdahale saptandığı halde, keşif sonrası düzenlenen rapordan bir tecavüz olmadığı bildirilmiş olup, mahkemece bu çelişki üzerinde durulmadığı gibi, komşuluk hukuku bakımından da yeterli inceleme yapıldığı söylenemez.Bilindiği üzere; Çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir. O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır. Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur. Hal böyle olunca; öncelikle yerinde yeniden keşif yapılması, davacılara ait taşınmazlara doğrudan bir müdahale olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, daha önce alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi,komşuluk hukuku bakımından davacıların zarara uğrayıp uğramadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması zararın varlığı saptandığı takdirde giderim tarzının ne olacağının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ve çelişkili raporlardan birisine itibar edilerek karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.