Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12197 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 10365 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : SAMSUN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 29/06/2010NUMARASI : 2010/18-2010/285Taraflar arasında görülen davada; Davacı Hazine, 973 sayılı parsel maliki davalıların kıyı-kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmaza gerek parsel kapsamında gerekse parsel kapsamı dışında kalan kısımlarla müdahale ettiklerini ileri sürerek, tapunun iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; parsel kapsamındaki kısım yönünden 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesi uyarınca hak düşürücü süreden davanın reddi gerektiğine işaret edilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasa'dan kaynaklanan tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, kumluk alana yönelik davanın kabulü yanında, Daire bozma ilamına uyulmak suretiyle 973 sayılı parselin kıyıda kalan bölümü yönünden davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiş; harç, yargılama masrafı ve vekalet ücretinin ise davanın kabul ve ret oranı gözetilerek taraflara paylaştırılmasına hükmedilmiştir.Çekişmeli 973 sayılı parselin kadastro tespitinin kesinleştiği 1970 yılından itibaren davanın açıldığı 27.03.2008 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden, taşınmazın kıyıda kalan bölümü hakkındaki davanın süreden reddedilmesinde ve davalıların müdahalesinin sabit olduğu parsel sınırı dışındaki kumluk alana yönelik davanın kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak hemen belirtilmelidir ki, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuat ve içtihat karşısında davasında haklı bulunduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır (09.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Somut olayda, 973 sayılı parselin davaya konu edilen bölümünün kıyıda kaldığı keşfen saptandığına; öte yandan parsel sınırı dışındaki kumluk alana yönelik dava da kabul edildiğine göre, dava açıldığı tarihte Hazinenin tüm talepleri bakımından davasında haklı bulunduğu açıktır.Hal böyle olunca, yargılama gideri ve vekalet ücretinden tamamen davalıların sorumlu tutulması gerekirken, kabul ve ret oranından bahisle taraflara paylaştırılması doğru değildir. Bu durumda, davalıların temyiz itirazı yerinde değildir, reddine. Hazinenin temyiz itirazı ise açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.