MAHKEMESİ : TRABZON 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/03/2010NUMARASI : 2008/19-2010/81Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, çekişme konusu taşınmazın kısmen kıyıda kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini ve muhtesatın yıkımını istemiştir.Davalı taraf, davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesi uyarınca davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.Karar, Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasa'dan kaynaklanan tapu iptali ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine; yargılama masrafının Hazine üzerinde bırakılmasına, taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda, çekişmeli 1513 ada 7 sayılı parselin kadastro tespitinin kesinleştiği 18.01.1971 tarihten itibaren davanın açıldığı 08.01.2008 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğine göre, davanın süre yönünden reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Hazinenin öteki temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Bir taraf dava açıldığı andaki mevzuat ve içtihat karşısında davasında haklı bulunduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı nedeniyle davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yargısal uygulamada da kararlılık kazanmıştır (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297). Bunun yanında, avukatlık ücreti de yargılama giderlerinden sayılır (04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı). Hal böyle olunca, uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak taşınmazın 28.11.1997 gün, 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenecek kıyı-kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığının saptanması ve tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderleri ile avukatlık ücretine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Hazinenin, temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.