Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12080 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 11175 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/06/2010NUMARASI : 2007/198-2010/326Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, babaları M.. K..’nin akıl hastalığından yararlanan kardeşleri davalının, babalarına ait 1382 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda yetki içeren adına vekâlet düzenlettiği daha sonra da bağış yoluyla adına temlikini sağladığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile babaları adına tescilini istemişlerdir.Davalı, babalarının özürlü olduğunu, bakım ve gözetimi karşılığında taşınmazı bağışladığını, halen sağ olduğunu, taşınmazın satışı konusunda ayrıca vekâlet verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; kayıt maliki M.. K..’nin temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile belirlendiği gerekçesiyle çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile yargılama sırasında ölen babaları M.. K.. adına tesciline karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava; ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 1382 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın M.. K.. adına kayıtlı iken 23.01.2007 tarihli akitle davalıya bağış yoluyla temlik edildiği, kayıt maliki babalarının temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığı iddiasıyla eldeki davanın açıldığı, dava devam ederken M..K..’nin 14.06.2007 tarihinde vefat ettiği, sağlığında vesayet altına alınmadığı, davanın vasi aracılığıyla açılmadığı, dava tarihinde, henüz murislerinin sağ olması nedeniyle mirasçı olmayan davacıların yargılama aşamasında miras bırakan M.’un ölümüyle mirasçılık sıfatını kazandıkları başka bir anlatımla dava tarihinde bulunmayan dava şartının sonradan gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Ne varki murisin ölümü ile tüm mirasçıların davada yer almaları gerekirken davada, taraflar dışında miras bırakanın başkaca mirasçılarının bulunduğu veraset ilamı ile sabit olup, davada yer almamışlardır. O halde terekenin davada temsil edildiği söylenemez.Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. Medeni Kanunun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin ( ortaklığın ) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır.Bu kural, Medeni Kanunun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.Medeni Kanunun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, nevarki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.Hal böyle olunca, elbirliği ( iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunduğu gözetilerek davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine Medeni Kanunun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de; kayıt maliki Mahmut Küçüköse’nin yargılama sırasında öldüğü dosya kapsamı ile sabit olduğuna göre hukuki şahsiyetin ölümle son bulacağına ilişkin Türk Medeni Kanununun 28. maddesi hükmü ile Devletin, bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek doğru sicile bağlama yolunda benimsediği “dolu pafta sistemi” genel ilkesi göz ardı edilmek suretiyle taşınmazın ölü kişi (miras bırakan) adına tesciline karar verilmesi de doğru değildir.Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmaksızın hükmün şimdilik açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.