Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 857 - Esas Yıl 2015





Kararı verenYargıtay Dairesi : 4. Ceza DairesiMahkemesi : Asliye CezaSanık ... hakkında hakaret suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, 5237 sayılı TCK’nun 125/2-1, 129, CMK'nun 223/4-c maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2011 gün ve 809-1212 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.01.2015 gün ve 5634-705 sayı ile;“...Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;1-Sanığın dosyaya sunduğu MSN yazışmalarında müdahil ... tarafından sanığa yazılmış hakaret içerikli bir mesaj bulunmadığı halde, somut olayda uygulanma olanağı bulunmayan TCK'nun 129/1-3 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,2-'25.08.2011' olan suç tarihinin gerekçeli karar başlığında '2011' olarak eksik gösterilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise 26.06.2015 gün ve 100-486 sayı ile;"...Toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre; müştekinin kuzeni olan sanığın müşteki ile Margarita isimli yabancı uyruklu kadını tanıştırdığı, bu kişilerin daha sonra evlendikleri, bir süre sonra müşteki ile eşinin arasında uyuşmazlık çıktığı, müştekinin eşinin evden ayrıldığı, bu dönemde sanığın, müştekinin eşi ile yakınlık kurduğu ve müştekinin eşi ile ilgilendiği, müştekinin eşinden boşandığı, bu boşanma sürecinde tarafların karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ve tehdit içeren mesajlar gönderdikleri anlaşılmıştır.Yargıtay bozma ilamında; sanığın sunduğu MSN kayıtlarında hakaret içeren söz bulunmadığı, bu nedenle olayın karşılıklı hakaret olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmiş ise de; önceki hükümde de açıklandığı üzere, söz konusu MSN mesajlarında yer alan içeriğin sanık ile müşteki arasındaki asıl meseleye işaret ettiği, bu meselenin, müştekinin boşandığı kadın ile sanığın ilişki kurup birlikte yaşaması olduğu, müştekinin bu durumu hazmedemediği, sanık ile yaptığı telefon görüşmelerinde hakaret içeren sözler söylediği, sanığın bu yöndeki savunmasının olayın gelişimi ve taraflar arasındaki gerilimin boyutu ile uyumlu olduğu, bu nedenle müştekinin hakaret içeren sözleri telefon görüşmelerde sözlü olarak sarf ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, karşılıklı hakaretin bu bakımdan söz konusu olduğu, esasen dava konusu mesajların içeriğinde yer alan sözlerin, sanığa yönelik sözlere karşılık ve cevap niteliğinde olduğunun da anlaşıldığı kanaatine varılmış, sanık ile müştekinin birbirlerine karşılıklı olarak hakaret içeren mesajlar gönderdikleri, telefonla birbirlerini arayıp sözlü olarak benzer sözleri sarf ettikleri, bunun yanı sıra sanığın kendisine yönelik hakaret içeren mesajlara tepki olarak bu mesajları çektiği anlaşılmış, taraflar arasındaki sorunun boyutuna, sarf ettikleri sözlerin önem ve ağırlığına göre sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair hüküm tesisi gerekmiştir." gerekçesiyle direnerek önceki hükümdeki gibi sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 09.10.2015 gün ve 328429 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCK'nun 129/1-3. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, aleyhe bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkemece aleyhe bozmadan sonra sanığa ve müdafiine bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Asliye Ceza Mahkemesinin 26.06.2015 gün ve 100-486 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.01.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.