MAHKEMESİ : FATSA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 17/06/2010NUMARASI : 2009/571-2010/448Taraflar arasında görülen davada;Davacı, adına kayıtlı 196 parsel sayılı taşınmaazının davalı oğlunun hileli davranişları ve kendisini kandırması suretiyle adına devrini sağladığını, okuma-yazma bilmediğini, satış iradesinin olmadığını ileri sürerek kaydın iptali ile adına tescilini istemiş; davacı vekili yargılama aşamasında davacının akit tarihinde farik ve mümeyyiz olmadığı yönünde iddialarının bulunduğunu beyan etmiştir.Davalı, davacı annesini kandırmadığını, iddiaların doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının işlem tarihinde fiil ehliyetine sahip olmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu 196 parsel sayılı taşınmazını 21.3.2003 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği ve davalı adına sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.Davacı, davalı oğlunun hileli davranıışları ile taşınmazın üzerine devrini sağladığını ileri sürerek bizzat 17.8.2009 tarihinde eldeki davayı açmış, yargılama sırasında vekile vekaletname vermiş vekil 04.03.2010 tarihli oturumda, akit tarihinde davacının ehliyetli olmadığını beyan etmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.O halde, davada hile yanında ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayanıldığına göre hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşukusuzdur.Mahkemece, davacının işlem tarihinde ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden yeterli bir araştırma yapılmamış, Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünden alınan 24.3.2010 tarihli raporla yetinilerek hüküm kurulmuştur. Oysa, ehliyetsizlik iddialarının 2659 Sayılı yaasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden alınacak raporla saptanması gerekeceği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultussunda tahkikat yapıldıktan sonra davacının işlem tarihinde ehliyetli olup olmadığının saptanması, ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde Türk Medeni Kanununun 405. maddesi hükmü ile 462/ 8 maddesi gereğince yerine getirilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi, ehliyetli olduğunun belirlenmesi durumunda ise hile iddiasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 11.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.