MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalının vekili olarak görev yaparken, 26.4.2007 tarihinde haksız olarak vekaletten azledildiğini, vekalet ücreti olarak sadece 3.000,00 TL’nin ödendiğini, bakiye ücret alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davacıya vekalet ücretini ödediğini, kaldı ki azlin haklı olduğu savunarak, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, bilirkişi raporu hükme esas alınarak, azlin haksız olduğu benimsenmek suretiyle, davanın kısmen kabulüne, 760,00 TL asıl alacak ile 136,80 TL KDV olmak üzere toplam 896,80 TL için takibe yapılan itirazın iptaline, 760,00 TL’ye takip tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, asıl alacağın %20’si oranındaki inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir2-Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Dava konusu olayda azil haksız olup, mahkemenin kabulü de bu yöndedir.Davacıya ödenmesi gereken vekalet ücretinin tespitine gelince; bunun için öncelikle, uyuşmazlığa uygulanacak olan Avukatlık Kanunu hükümlerinin belirlenmesi zorunludur.Bilindiği üzere, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 2.5.2001 tarihinde 4467 sayılı Yasa, 13.1.2004 tarihinde de 5043 sayılı Yasa gereğince değişikliğe uğramıştır. 13.1.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5043 sayılı Yasanın 7. maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununa eklenen “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin olarak hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu kanunun değişik hükümleri uygulanır” hükmünü içeren geçici 21. madde, Anayasa Mahkemesince 8.2.2008 tarihinde iptal edildiğinden, avukatlık ücretinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, sözleşmelerin kurulduğu tarihte yürürlükte olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu nedenle dava konusu olayda, yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığından, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, davacı avukatın vekil olarak takip ettiği her bir dava ve takip yönünden, hukuki yardımın başladığı dava ve takip tarihleri itibariyle (davacıların hukuki yardımı, takip ve dava tarihlerinden sonraki bir tarihte başlamışsa, bu tarihler itibariyle) kurulduğu kabul edilmeli, ödenmesi gereken vekalet ücretleri de bu tarihlerde geçerli olan Avukatlık Kanunu hükümlerine göre belirlenmelidir.Buna göre hukuki yardımın, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun, 2.5.2001 tarihinde 4467 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce başladığı hallerde uyuşmazlığın, 1136 sayılı Kanunun, 4667 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümlerine göre çözümlenmesi gerekli olup, anılan yasanın söz konusu değişiklikten önceki 163/son maddesi gereğince de, avukat ile müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı durumlarda talep edilebilecek vekalet ücretinin, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenmesi gerekli olduğundan, mahkemece hukuki yardımın başladığı tarihler itibariyle yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre vekalet ücretlerinin belirlenmesi gereklidir. Avukatlık hizmetinin, 4667 sayılı yasa ile yapılan 2.5.2001 tarihli değişiklikten sonra başlaması halinde ise, anılan yasanın 164/4. maddesine göre, yine avukatlık hizmetinin, 5043 sayılı yasa ile yapılan 13.1.2004 tarihli değişiklikten sonra başlaması halinde de, anılan yasanın 5043 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten sonraki 164/4. maddesine göre vekalet ücretlerinin belirlenmesi gereklidir.Bu itibarla mahkemece davacının, davalının vekili olarak takip etmiş olduğu her bir dosya yönünden öncelikle uygulanması gerekli olan Avukatlık Kanunu hükümleri belirlenip, vekalet ücretlerinin de buna göre tespit ve takdiri gereklidir. Somut olayda ise davacı avukatın takip etmiş olduğu dava dosyaları mevcut olmadığı gibi, alınan bilirkişi raporunda da dosyalar incelenmeden sadece ait oldukları mahkemeler ile esas numaraları yazıldıktan sonra, AAÜT’ne göre maktu oranlardaki vekalet ücretleri yazılarak, davacının toplam 3.760,00 TL ücrete hak kazandığı belirtilmiş, daha önce ödenmiş olan 3.000,00 TL’lik ücret miktarının mahsubundan sonra, talep edilecek ücretin 760,00 TL olduğu sonucuna varılmış, mahkemece de bu miktar üzerinden hüküm kurulmuştur.Söz konusu bilirkişi raporu denetime elverişli olmadığı gibi, raporda benimsenen hesap tarzı, Avukatlık kanunu’nun az yukarda açıklanan ücretin belirlenmesine ilişkin hükümlerine de uygun değildir. Nitekim, hukuki yardımın Avukatlık Kanunu’nun, 5043 sayılı yasa ile yapılan 13.1.2004 tarihli değişiklikten sonra başlaması halinde, anılan yasanın 5043 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten sonraki 164/4. maddesine göre avukat, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde, asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla, emeğine göre müddeabihin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktarda, değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesinde öngörülen maktu miktarlarda vekalet ücretini talep edebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, avukatlık ücreti, avukatın emeğinin karşılığı olup, değeri parayla ölçülebilen davalarda, ancak davanın kazanılması halinde müddeabihin %10’u ile %20’si arasındaki oranlarda, davanın kaybedilmesi halinde ise sadece AAÜT’nde öngörülen maktu oranlarda ücrete hak kazanılacağının kabulü mümkün değildir. Avukatlık ücreti, işin niteliği, zorluk derecesi, işe harcanan zaman ve sarf edilen emek ve mesaiye göre Kanunda öngörülen oranlar dahilinde takdir edilmelidir. Kaldı ki azil tarihi itibariyle derdest olan davalar yönünden avukatın, azille birlikte üzerine aldığı işi devam ettirip tamamlama olanağı kalmadığından, azilden sonra davanın müvekkil aleyhine sonuçlanmış olması da, bilirkişi raporunda belirtilen görüşün aksine, sadece maktu ücretin ödenmesini gerektirmez.O halde, mahkemece davacı avukatın talep edebileceği vekalet ücretinin belirlenmesi için, az yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda, ücret konusu olan dosyalar ayrı ayrı incelenmek suretiyle, konusunda uzman bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınıp, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, açıklanan tüm bu nedenler göz ardı edilerek, yetersiz ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporu hükme esas alınarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.SONUÇ: 1. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 14.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.