MAHKEMESİ : UŞAK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/05/2008NUMARASI : 2006/108-2008/160Taraflar arasında görülen davada;Davacı; görülüp, kesinleşen Uşak 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/618 E.-877 Karar sayılı ilamı ile 9 parsel sayılı taşınmazdaki davalı M.adına olan 162/10626 payın adına tesciline karar verildiğini, anılan payın davalı İ.'e temlik edilmesi nedeniyle ilamın infaz edilemediğini ileri sürerek, iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı İ. iyiniyetli malik olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur, diğer davalı; davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, davalı M.nın kayıt maliki olmadığı, diğer davalının kötü niyetinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava,tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1231/10626 pay davalı M.adına kayıtlı iken 17.2.1998 tarihinde davalı İ.'e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, 9 parsel sayılı taşınmazdaki davalı M. adına kayıtlı bir kısım payın görülüp, kesinleşen tapu iptal ve tescil davası ile adına tesciline ilişkin verilen ilamın (1993/618 E - 877 K) anılan payın diğer davalıya temlik edilmesi nedeniyle infaz edilemediğini ileri sürerek eldeki davayı açmış; 28.4.2008 tarihli dilekçe ile iptal tescil isteği kabul edilmediği takdirde payına karşılık bedelin faizi ile davalılardan tahsilini istemiştir.Mahkemece, davacının tazminat isteği yönünden usulüne uygun değer bildirerek açtığı bir dava olmadığından, bu hususta hüküm kurulmamış olması doğrudur. Tapu iptal, tescil isteği yönünden de dava reddedilmişse de, son kayıt malikinin iktisabında iyiniyetli olup, olmadığı yönünde hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeler gözetilmek suretiyle hükme yeterli bir araştırma yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.