Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11370 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1109 - Esas Yıl 2015





Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, peşin ödenen kira parasının iadesi, kiralananda yapılan tadilat ve kiracıya ait eşya bedelleri ile kar kaybı alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, 1200 TL eşya bedelinin davalıdan tahsiline, diğer taleplerin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece taktir edilerek karar verilmiş olmasına ve taktirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.2- Davacı vekilinin kar kaybı alacağına yönelik temyiz itirazlarına gelince;Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Yasasının 96.( TBK. nun 112) maddesine göre alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçludan tazminat istenebilmesi için bu yüzden bir zarara uğramış olması ve borçlununda kusursuz olduğunu ispatlamaması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir.Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.Kâr kaybı, kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kardan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kardan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır. Kâr kaybı zararının müspet zarar kapsamında bulunduğu şüphesizdir.Davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 22/02/2005 başlangıç tarihli ve 3 yıl süreli kira sözleşmesi ile davalıya ait alabalık lokantasının davacıya kiralandığı ve davacının kiralananı kilitleyerek terk edip gitmesinden sonra kiralananın 01/10/2006 tarihinde davalı tarafından bir başkasına kiraya verildiği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme henüz ayakta iken tarafların ortak iradesi ya da mahkeme kararı ile ortadan kaldırılmadan davalı kiraya verenin kiralananı işgal edip, bu yeri üçüncü bir kişiye kiraya vermesi haksız olup, dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 249 (TBK.nun 301) maddesinde düzenlenen kiralayanın kiralananı sözleşme sonuna kadar kullanmaya hazır bulundurma yükümlülüğünün ihlali niteliğindedir. Bu durumda kiracı kusursuz olduğunu kanıtlayamayan kiraya veren davalıdan kar kaybı zararı adı altında bir miktar paranın kendisine ödenmesini isteyebilecektir. Ancak Borçlar Kanunun 44.maddesi (TBK.m.52) geregince alacaklının zararın artmasını önlemesi gerekir.Bu bağlamda kâr kaybının hesabında kiracının aynı şartlarla bir işyeri kiralanması için gereken makul süre tespit edilip, bu süre içindeki kiracı karının ne olabileceği tespit edilerek mahrum kalınan kârın belirlenmesi gerekmektedir.Ayrıca, iki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız olarak feshedildiği hallerde 818 sayılı Borçlar Kanun'unun 106. ve 108. maddeleri hükümleri gereğince kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanun'unun 325. maddesi hükmünde gösterilen kesinti yönteminin uygulanması gerekir. Bu yönteme göre kâr kaybı, sözleşme ifa ile bitse idi zarar görenin elde etmesi muhtemel bütün gelirlerden yapması gereken bilcümle zorunlu harcama kalemleri ile sözleşme süresinden evvel feshedildiğinden süresinden evvel fesih nedeniyle sağladığı yani tasarruf ettiği haklar ve yine bu süre içerisinde başka işten sağlayacağı veya kasten sağlamaktan kaçındığı kazanç miktarları toplamı indirilerek bulunur. Elde edilecek fark miktara da net kâr denilir. Bu yönteme uygun kâr kaybı zararı hesaplanırken davacının davalıya ödemesi gereken kira paraları da elbette davacının yapması zorunlu giderler içindedir.Olayımızda, mahkemece yukarıda açıklandığı şekilde öncelikle kiracının aynı şartlarla bir işyeri kiralaması için gereken makul süre tespit edilip bu süre içindeki kiracı kârının ne olabileceği tespit edilip mahrum kalınan kârın belirlenmesi ve daha sonra Borçlar Kanununun 106. ve 108. maddeleri hükümleri gereğince kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanun'unun 325. maddesi hükmünde gösterilen kesinti yönteminin uygulanması ve Hâkim tarafından belirlenen bu mahrum kalınan kâr üzerinden davacı kiracının bu yeri işletememesi nedeniyle uğrayabileceği risklerden uzak kalması nedeniyle hakkaniyete uygun bir indirim yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.SONUÇ:Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 22/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.