MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 29/09/2009NUMARASI : 2007/62-2009/206Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları olan M.. C..'un, 1016 ada 644 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı dairesini, davalı kardeşi Y.. B..'ye vekil aracılığıyla ve muvazaalı satış işlemi ile temlik ettiğini, davalı Y..’un da taşınmazı yine muvazaalı işlemle diğer davalıya temlik ettiğini, murisin HİV hastalığı ve buna bağlı lenf kanseri vs. rahatsızlıkları nedeniyle hastanede tedavi görmekte iken temlik işleminin gerçekleştirilmiş olduğunu ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına, olmadığı taktirde miras bırakan veya mirasçılar adına tescili, ya da taşınmazın gerçek bedelinin terekeye döndürülmesi isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmaz temliklerinin muvazaalı bulunduğunun kanıtlanamamış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil, olmazsa terekeye iade isteklerine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların, miras bırakanın temlik tarihindeki rahatsızlığından bahsederek murisin ehliyetsizliği iddiasında bulundukları ve aynı zamanda muvazaa olgusuna dayanarak eldeki davayı açtıkları, mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak ve muvazaa olgusu yönünden araştırma ve değerlendirme yapılmak suretiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, Adli Tıp Kurumunun raporu ile miras bırakanın temlik tarihlerinde hukuki ehliyete haiz olduğu belirlenerek ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Muris muvazaası hukuksal nedenine gelince, dosya kapsamına göre; miras bırakanın varlıklı bir kişi olduğu, gelirinin bulunduğu, tedavi sürecinde olmasına karşılık çekişmeli taşınmazı satmasını gerektirecek nedenlerinin bulunmadığı, bunun yanında miras bırakanın parasal katkıda bulunduğu davalı kardeşi Y..'un, taşınmazı alım gücünün olmadığı ve taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeriyle akitte gösterilen değer arasındaki oransızlık gözetildiğinde temlikin muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, ikinci el konumunda olan davalı E.. yönünden yeterli araştırma yapıldığı söylenemez. Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında üçüncü kişi konumundaki taşınmazı temlik alan davalı E..'nin iyi niyetli olup olmadığının belirlenmesi yönünden tarafların bildirecekleri tanıkların dinlenmesi, davalı E..'nin ekonomik durumunun araştırılması ve tüm kanıtlar değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirme yapılması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma sonucunda yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.