Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 11249 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18361 - Esas Yıl 2013
M.. Y.. tarafından açılan mirasın gerçek reddi davasının reddine dair Kuşadası Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 07.09.2006 gün ve 442/490 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı M.. Y.., dava dilekçesinde; babası A.. V.. Y..’un 22.04.2006 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak çocukları R.. B.., B.. ve M.. Y..’u bıraktığını, babasından kalan mirası kendi adına kayıtsız şartsız reddetmek istediğini açıklayarak müteveffa babası A.. Y..’un mirasını reddettiğine dair karar verilmesini istemiştir.Dava hasımsız açılmış olup, mirasın gerçek reddi niteliğindedir (TMK. m. 605/1).Mahkemece, “dosya üzerinde yapılan incelemede; davacının dava dilekçesinde tebligat adresini doğru olarak belirtmek zorunda olduğu, dolayısıyla tebligat adresini doğru olarak bildirmeyen davacının dava dilekçesinin reddine” karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının davasının reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosya üzerinde yapılan incelemede davanın 28.06.2006 tarihinde harç yatırmak suretiyle açıldığı, duruşma tensip zaptının aynı tarihte düzenlendiği, davacıya duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmasına ve veraset belgesinin onaylı örneğinin dosyaya sunulması için davacıya süre verilmesine karar verildiği, duruşma gününün 07.09.2006 tarihine bırakıldığı, davacıya duruşma gününün bildirildiği davetiyenin ikmal edilmeden geri gelmesi üzerine az önce belirtilen gerekçe ile dava dilekçesinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Mahkemenin; dava dilekçesinin reddine karar verilmesi yönündeki gerekçesine katılma olanağı bulunmamaktadır. Dava dilekçesindeki hatalı adresin veya eksikliğin yargılama sırasında her zaman giderilmesi mümkündür. Kaldı ki, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren HMK'nun 119/b bendinde; “davacı ile davalının adı soyadı ve adreslerinin; dava dilekçesinde yer alması öngörülmüştür. Ancak, aynı maddenin 2. fıkrasında, b bendinde açıklanan eksikliğin giderilmesi için mahkemece taraflara bir haftalık kesin süre verilmesi öngörülmüş ve bu süre içinde eksiğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği açıklanmıştır. Eldeki dava, 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte bulunduğu dönemde açılmış ve aynı dönemde karara bağlandığından bu dava hakkında hiç şüphesiz HMK’nun ilgili hükümlerini uygulama olanağı olamaz.Dava, TMK'nun 605/1. fıkrası uyarınca mirasın gerçek reddi niteliğindedir. Böyle bir davanın açılması ilgili mahkeme açısından yeterli olup, açılan dava hakkında HUMK'nun 409. maddesi gereğince işlem yapılması olanağı da bulunmamaktadır. Bir bakıma bu tür davalara re'sen bakılmaktadır.Kaldı ki, davacı adına çıkartılan duruşma gününü bildirir davetiyede; "muhatap adreste ismen tanınmıyor, mahalle muhtarının imzalı beyanı ile iade'' denilmek suretiyle 18.07.2006 tarihi konularak tebligatın iade edildiği belirlenmiştir. Böyle bir tebligatın usulüne uygun olduğu söylenemez. Bu nedenle, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 20, 21 ve Tüzüğün 28. maddesi göz önünde bulundurularak işlem yapılması gerektiği halde, gerekçesiz tebligat evrakına dayanılarak hüküm kurulması doğru değildir. Çünkü, tebligatta verilen bilgiye göre sadece ''muhatabın adreste ismen tanınmadığı, mahalle muhtarının imzalı beyanıyla'' ibaresi dışında herhangi bir gerekçe yer almadığı gibi bu açıklamadan da tebligatta yazılı adrese de gidilmediği anlaşılmaktadır. Zira, gerek dilekçe de ve gerekse tebligat üzerinde davacının ''Alacamescit mahallesi Kahramanlar caddesi no:80/6 Kuşadası'' adresi yer almaktadır. Kural olarak, verilecek doğru meşruatın adrese gidildi, komşusundan soruldu, böyle bir kişinin ismen tanınmadığı denilmek suretiyle komşusunun imzası alındıktan sonra Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi gereğince işlemin yapılması gerekirdi. Bu bakımdan sözü edilen tebligatın ve verilen bilginin usul ve kanuna uygun olduğu söylenemez.Bu tür davaların niteliği gereği az önce de açıklandığı üzere, HUMK'nun 409. ve HMK'nun 150. maddelerinin uygulanma olanağı yoktur. Somut olayda, sulh hakiminin görev ve yetkisi; mirasın reddi isteğinin süresinde olup olmadığını (TMK. m. 606) ve ret edenin yani davacının mirasçılık sıfatının bulunup bulunmadığını araştırıp, inceleyip tespit ve tescile karar vermekten ibarettir. Süre şartı ve mirasçılık sıfatının gerçekleşmesi halinde yapılacak iş ret beyanının özel kütüğüne işlenmesi yani tescili ile yetinilmelidir. Bu açıklamalar doğrultusunda karar verilmesi gerekirken dava dilekçesinin reddi yönünde hüküm kurulması az önce yapılan açıklamalara uygun düşmemektedir.Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 02.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.