MAHKEMESİ : KEMER ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 28/07/2009NUMARASI : 2007/759-2009/588Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 275 ada 8 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, yapılan imar uygulaması neticesinde davalıya ait ev ve ağaçların taşınmazı içinde kaldığını, davalının taşınmazı duvarla çevirip kullanmasına engel olduğunu, davalının 3194 S.K.’nun 18. maddesinden kaynaklanan bir hakkı bulunmadığını ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve yıkıma karar verilmesini istemiştir. Davalı, elatmanın önlenmesi ve yıkım taleplerinin kabulü için yapının rayiç bedelinin davacı tarafça depo edilmesi gerektiğini belirterek, rayiç bedelin mahkeme veznesine depo edilmesine, aksi takdirde davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, kayden davacıya ait taşınmaza davalının müdahalesinin keşfen saptandığı , davalı tarafından ev ve ağaçlar yönünden açılan tazminat davasının reddedildiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi, yıkım ve şerhin kaldırılması isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere, HUMK’nun 381-388. maddelerinde, hükmün ne suretle oluşturulacağı ve içeriğinin neleri kapsayacağı belirtilmiş ve “…istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hüküm, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmü uyarınca, hüküm fıkrasının infazda tereddüt yaratmayacak şekilde oluşturulması gerektiği vurgulanmıştır.Ne var ki, mahkemece anılan yasal düzenleme gözardı edilerek, kısa kararda ve gerekçeli kararda, “Davanın Kabulüne” şeklinde infazda tereddüde yol açacak biçimde hüküm oluşturulmuş olması doğru değildir. Öte yandan, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Ayrıca, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince, davacının maliki olduğu kadastral 49 parselin imar uygulamasına tabi tutulduğu ve davacıya 275 ada 8 sayılı imar parselinin verildiği, davalının ise 48 sayılı kadastral parselin paydaşı olduğu, imar uygulaması sonucu 275 ada 6 ve 7 nolu parsellerde paydaş kılındığı, 275 ada 8 sayılı imar parselinin, kısmen 48 sayılı kadastral parselin sınırları içinde kaldığının bilirkişi raporu ile saptandığı anlaşılmaktadır.Ancak, davalıya ait binanın, imardan önce mi, sonra mı yapıldığı konusunda hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca, davalının binasının ne zaman yapıldığının açıklığa kavuşturulması, imardan önce yapıldığının saptanması halinde 3194 Sayılı Yasa’nın 18. maddesinin uyuşmazlığın çözümünde gözününde tutulması, aksi halde mutlak olarak elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.