Sanıklar Mesud ve Erdoğan hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında sanıkların eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 157/1, 62, 52/2, 53 ve 63. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis ve 20.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Hatay Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.06.2006 gün ve 238-414 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 19.03.2012 gün ve 11738-32041 sayı ile;“...Sanık Erdoğan 'ın adli sicil kaydında tekerrüre esas mahkumiyeti bulunduğu halde TCK'nun 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nun 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.1- Somut olayda; kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirdiği ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların eylemlerinin temas ettiği 5237 sayılı TCK’nun 158/1-a maddesinde düzenlenen 'Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle' nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde dolandırıcılık suçundan karar verilmesi;2- Sanıkların katılanlardan aynı suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda kısa aralıklarla aynı suçun birden fazla işledikleri anlaşılmakla, cezalarının zincirleme suç hükümlerine göre artırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini,Kabule göre de;3- Adli para cezalarının 5083 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu'nun 04.04.2007 tarih ve 2007/11963 sayılı kararının 1. maddesi uyarınca Türk Lirası (TL) olarak belirlenmesinde zorunluluk bulunması,4- 5237 sayılı TCK'nun 53/1-c maddesinde belirtilen kendi altsoyu üzerindeki velayet hakkından; vesalet veya kayyımlığa ait hizmette bulunmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca koşullu salıverme tarihine kadar uygulanabileceğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın korunması şartıyla bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.04.2012 gün ve 250957 sayı ile;“...Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır. Dolandırıcılık suçu, sanığın mağduru kandırabilecek hileli davranışlarla aldatıp, onu kendi veya başkasının malvarlığı aleyhine bir işlemde bulunmaya yöneltmesi ve bu işlem sonucunda sanığın kendine veya başkasına yarar sağlamasıyla oluşur. Dolandırıcılık suçunda failin hileli hareketleri sonucu sakatlanmış irade neticesinde kişiye ait malvarlığının mülkiyetinin devri, buna karşılık hırsızlık suçunda ise; menkul bir malın, sahibinin rızası dışında alınması, mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerindeki zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesi söz konusudur. Somut olayda, katılanların kızının olaydan önce nişanlısından ayrılması nedeniyle fal baktırmak için tavsiye üzerine gittikleri kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirdiği ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp 4 adet altın bilezik, 5.000 TL para ve toplam 11.360 Amerikan Dolarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda sanıklar her ne kadar fal bakılması, büyü yapılması ve bozulması gibi inanışları kullanarak katılanları dolandırmışlar ise de, bu nevi inanışların dini inanç sisteminde yer alan din kurallarından olmadığı, bilakis yasaklandığı ve günah kabul edildiği, yine katılanların evin bahçesinde bulunacak küp dolusu altın ile zengin olma hayallerinin de dini inanç ve duyguların istismarı kabul edilemeyeceği, zira İslam dini ve diğer ilahi dinler bakımından zenginliğin değil fakirliğin yüceltildiği, zenginlik hayalinin dini inanç ve duygulara ilişkin olmayıp olsa olsa dünyevi duygulara ilişkin olduğu, dolayısıyla, gerçekleşen olayda 5237 sayılı Yasanın 158/1-a maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun nitelikli halinin bulunmadığı, sanıkların başvurduğu bir takım hileli davranış ve sözlerin basit yalan niteliğinde olup 5237 sayılı TCK'nun 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarını oluşturduğu halde Özel Daire kararının 1. maddesinde sanıkların eyleminin TCK'nun 158/1-a maddesinde düzenlenen 'dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle' nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna ve katılan vekilinin vaki temyiz isteminden feragat etmesi nedeniyle sanıklar müdafiilerinin temyiz istemine hasren yapılan temyiz incelemesinde, karşı temyiz bulunmadığı nazara alınmadan ilamın 2. maddesinde sanıkların eylemlerinden dolayı cezalarının zincirleme suç hükümlerine göre artırılmasının gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini şeklindeki sanıklar aleyhine bozma sebebine yer verilmesi nedeniyle, ilamın 1. ve 2 bozma sebebinin isabetli bulunmadığı..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün YTL olarak belirtilen adli para cezası ve TCK'nun 53. maddesi uygulaması yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 16.10.2012 gün ve 12154-43551 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARISuçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya içeriğinden;1956 doğumlu olup inşaat ustası olarak çalışan katılan Zekeriya ile 1964 doğumlu ve ev hanımı olan katılan Kevkap'ın, 1982 doğumlu kızları Pınar’ın nişanının bozulması sebebiyle fal baktırmak maksadıyla bu işlerden anlayan birisini aramaya başladıkları, yakınlarının tavsiyesiyle çevrede "Mesut Hoca" olarak bilinen sanık Mesud 'un evine gittikleri, katılanları dinleyen sanığın akşam evlerine geleceklerini söylediği, aynı gün akşam diğer sanık Erdoğan ile birlikte katılanların evlerine gittikleri, evde sanık Mesud'un kanepede, katılanların evdeki kızları ve gelinleri ile sanık Erdoğan'ın da yerde oturdukları, sanık Mesud'un katılanlara kızlarının bahtının kapandığını ve evlerinde muska olduğunu söyleyerek muskayı etkisizleştirmek için dua adı altında çeşitli şeyler okuyup kızlarının bir kıyafetini istediği, ardından sözkonusu kıyafetten çıkardığını iddia ettiği bir muskayı göstererek bu muskayı bozup yeni muska yapacağını ve kızlarının bahtının açılacağını söylediği, sözlerine inanan katılanlardan 350 Lira aldığı, ayrıca katılanlara evlerinin bahçesinde gömü olduğunu, altınları çıkaracağını ve zengin olacaklarına katılanları ikna ettiği, bu altınları çıkarmak için çeşitli dualar okuyacağını ve törenler yapacağını, daha sonra getireceği ilaçla da küp içerisinde bulunan maddeyi altına çevireceğini söylediği, takip eden günlerde birkaç kez gece vakitlerinde gelerek bir kısım dualar okudukları, herkesin el ele tutuşmasını sağlayarak yanmakta olan bir mangalın içine bir takım cisimler attıkları, katılanın kendilerinin gösterdiği yere çukur kazmasını sağladıkları, bu çukurdan çıktığını söyledikleri bir küpü katılanların evinin bir odasına koydukları, bu odayı kilitleyen sanık Mesud'un anahtarı alarak kimsenin içeri girmemesi gerektiğini, aksi takdirde cinlerin kendilerini çarpacağını, küpün içindekini altına çevirmek için Suriye'ye ilaç almaya gideceklerini belirttikten sonra bunun için bir miktar altın ve Amerikan Doları istedikleri, sanıkların daha sonra geldikleri bir gün küpü bir madde ile patlattıkları, patlama sonrası altın olduğu izlenimi uyandıran sarı renkli bir heykeli ve metal paraları gösterip küpün içinden çıktığını söyleyerek katılanların güvenlerini kazandıkları ve onları bir kez daha; "ilaç bulursak sizi daha çok zengin edeceğiz" sözleri ve vaadleriyle daha fazla para vermeye ikna ettikleri, katılanların yakınlarından borç olarak aldıkları paraları sanıklara verdikleri, böylelikle sanıklara aşamalarda toplam 4 altın bilezik, 5.000 Lira ve 12.000 Amerikan Doları civarında para verdikleri, en son sanıklardan haber alamayınca küpün bulunduğu odanın kapısını kırarak içeriye girdiklerinde küpün içinde kum ve toprak olduğunu gördükleri ve dolandırıldıklarını anlayarak şikâyetçi oldukları,Sanıklar hakkında benzer eylemler nedeniyle dolandırıcılık suçundan çeşitli kamu davalarının açıldığı,Sanıkların aşamalarda, suçlamaları kabul etmeyerek katılanları tanımadıklarını savundukları,Anlaşılmaktadır.Dolandırıcılık suçunun basit şekli 5237 sayılı TCK’nun “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” biçiminde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise onbir bent halinde bu suçun nitelikli halleri sayılmıştır.Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; 1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması, 2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması, 3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması, Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır. Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu da TCK’nun 158/1-a maddesinde; “Dolandırıcılık suçunun; a- Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle … işlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dini inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; “Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.Bu aşamada muska, büyü ve istismar sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre muska; “İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb; üçgen biçiminde katlanmış olan şey; taşıyanı, takanı ya da sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan, içinde dinsel ve büyüsel bir gücün saklı olduğu sanılan doğal ya da yapay nesne; insan, hayvan, bitki, nesne ve ürünlerinin uygun düşen bir yerine asıldıkları, bağlandıkları, dikildikleri ya da konuldukları zaman onları ölüm, salgın, yersarsıntısı, su baskını, yıldırım, yangın, savaş, büyü, göz değmesi gibi daha birçok dokuncalardan koruduğuna ve onlara bolluk, varsıllık, iyi bir gelecek, aşılmaz bir güç sağladığına inanılan doğal ya da yapay nesnelerden her biri”,Büyü ise; “Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, efsun, sihir, füsun, bağı, karşı durulamaz güçlü etki; birtakım doğaüstü güçler, gizemsel sözler, kutsal sayılan nesneler aracılığıyla insanları, doğayı, doğa yasalarını etkilemek, istenilen şeyleri elde etmek için büyücülerce belirli kurallara ve tekniklere uygun bir biçimde uygulanan verimsiz, boş eylem ve işlemler” şeklinde tanımlanmaktadır.İstismar, Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş bir kelime olup TCK'nun 158/1-a maddesinde “sömürme” anlamında kullanılmıştır.Uygulamada yerleşmiş kabule göre ise; dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünü olduğu, dini inancın dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duyguları olduğu, bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.Görüldüğü üzere, TCK'nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, dinin, dini inanç ve duyguların ya da iyilik yapma hislerinin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dini inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup, aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin, fitre ya da zekat verileceğinden bahisle para toplanması, gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından veya yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplaması ya da cemevi ya da kiliseye yardım duyurusuyla para istemesi veya Hz. İsa’nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplaması, cenaze için Kur'an-ı Kerim okunacağı ve ardından zekat verileceğinden ya da sözkonusu okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması gibi durumlarda bir kısım dini inanç ve duyguların istismar edildiğinden söz edilebilecektir.Doktrinde de gerçekte olmadığı halde cami ya da Kuran Kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orjinal bünyesinde bulunmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi halinin de, bu bent kapsamına gireceği belirtilmiştir. (Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2006, s.573; Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, c.I, 2007, s.468; Parlar/Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, c.2, 2007, s.1248, Artuk/Gökçen/Yenidünya, TCK Şerhi Özel Hükümler, Ankara, 2009, Turhan Yayınevi, c.4, s.3649; Doğan Soyaslan, Özel Hükümler, s.349) Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların, katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirecekleri ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağdurları yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan "muskayı bozma ya da cini etkisiz hale getirme veya küpten altın çıkarma için dua okuma" vb. hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanların dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüklerinin baskı altına alınması suretiyle sanıklara altın ve para vermelerinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla, sanıkların basit dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına dair Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "sanıkların eylemleri 5237 sayılı TCK'nun 157/1. maddesinde hüküm altına alınan basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.