MAHKEMESİ : SAMANDAĞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/02/2010NUMARASI : 2008/555-2010/85Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı asıl davasında 24 ada 53 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiğini zannederken davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirmemesi üzerine akdi feshetme hazırlığı sırasında tapuda anılan işlemin satış şeklinde yapıldığını öğrendiğini, davalının kendisinin yaşlı ve cahil olması, türkçe bilmemesinden yararlandığını ve hile ile akdin yapılmasını sağladığını, akitte şekli ve maddi unsurların da ihlal edildiğini ileri sürerek, hata ve hile nedeniyle tapu iptali, bozma sonrası birleşen davasında ise, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı, iddiaların doğru olmadığını, taraflar arasındaki işlemin gerçek satış olup, çekişmeli taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne dair önceden verilen kararın dairece" davacıya tescil davası açması için imkan tanınması, tecsil davası açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi , ondan sonra işin esası hakkında ve sonucuna göre bir karar verilmesi" gereğine değinilerek bozulması üzerine , bozma kararı doğrultusunda açılan tescil davası birleştirildikten sonra yeniden yapılan yargılama sonucunda ; davacının çekişmeli payını kendisine bakılacağı inincıyla temlik ettiği, davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirmediği, davanın Borçlar Kanunun 31. maddesinde öngörülen süre içerisinde açıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.“Asıl dava, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali; birleşen dava ise aynı hukuksal nedenlerle açılan tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 24 ada 53 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını 19.09.2001 tarihinde ve satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliki işlemin ölünceye kadar bakma akdi olduğunu zannederken, satış şeklinde işlem yapıldığını yeni öğrendiğini, ayrıca akitte şekli ve maddi unsurların ihlal edildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; hile,genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.Öte yandan,hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Yine bilindiği gibi, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyor veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Diğer taraftan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve özellikle akdin yapılışı sırasında hazır bulunup, akdi gerçekleştiren ve tarafsız tanık olan tapu memurunun olaylara dayalı “…satış şeklinde işlem yapıldığını, davacının işlemin satış olduğunu bildiğini, davacıya satış sonucunda parasını alıp almadığının sorulduğunu ve davacının da parayı aldığını beyan ettiğini, tapu müdürünün de davacıya adını, soyadını ve tapuya niçin geldiğini sorduğunu ve bu şekilde akdin gerçekleştirildiğini…” ifade etmesi karşısında, dinlenilen diğer tanıkların davacı Nazire’nin yakınları olduğu gözetildiğinde tarafsız tanık beyanına itibar edilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Bu bildirimler ve beyan gözetildiğinde, akit anında taşınmazın ölünceye kadar bakma akdi ile değil de satış suretiyle temlik yapıldığına davacının o anda muttali olduğu kabul edilmelidir.Anılan bu husus nazara alındığında, Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dava tarihi itibariyle geçtiği sabittir.O halde davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428 maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.