MAHKEMESİ : ANKARA 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/12/2009NUMARASI : 2008/176-2009/438Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara 24. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 22.12.2009 gün ve 2008/176 - 2009/438 sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 1.4.2010 gün ve 2579-3747 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 1933 doğumlu olan miras bırakanın 15.3.2007 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak, davacı, davalı Y.., dava dışı eski eşi N..'den olma oğlu Aziz ile davalı eşi Y.'den olma M., K. P., R.ve Z.isimli çocuklarının kaldıkları, davacının, mirasbırakanın eski eşi A.'de olma oğlu, davalı Yeter'in ise miras bırakanın 3. eşi olduğu, diğer davalı A. ile davalı Y.'in akraba oldukları, miras bırakanın çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmazdaki 3 ve 9 nolu bağımsız bölümleri toplam 30.000,00 TL bedelle davalı Abdullah'a 13.2.2007 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, A.'ın Ankara Bala ilçesi Keklicek Köyünde ikamet ettiği, çekişme konusu taşınmazın Ankara Çankaya ilçesinde kain olup, halen 9 nolu bağımsız bölümde davalı Yeter'in oturduğu, diğer 3 nolu bağımsız bölümde davalı A.'ın tasarruf edip etmediğinin açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakan tarafından davalı A.'a yapılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ileride davalı eş Yeter'e devrini sağlamak için yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; miras bırakanın, çekişme konusu bağımsız bölümleri davalı A.'a 13.2.2007 tarihinde temlik ettikten kısa süre sonra 15.3.2007 tarihinde öldüğü, terekesinden para çıkmadığı, davalı A..'ın davalı Yeter'in köylüsü ve uzaktan akrabası olduğu, satış yapılmış olmasına karşın çekişmeli 9 nolu bağımsız bölümü halen davalı Yeter ve çocuklarının tasarrufunda bulundurdukları dosya kapsamıyla sabit olmakla beraber, bu somut olguların, yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Mahkemece, keşif yapılarak çekişme konusu 3 ve 9 nolu bağımsız bölümlerin temlik tarihindeki gerçek bedellerinin, konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişiler aracılığıyla belirlenmediği, çekişmeli 3 nolu bağımsız bölümün temlik tarihinden sonra kimin tasarrrufunda olduğunun açıklığa kavuşturulmadığı görülmektedir.O halde, taraflardan dellillerinin sorulması, iddia ve savunma doğrultusunda tüm taraf delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca değerlendirilerek murisin gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek, yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Değinilen hususlar, bu kez yapılan incelemeyle anlaşıldığından davacının karar düzeltme isteğinin HUMK'nun 440.maddesi gereğince kabulüne, Dairenin, 01.04.2010 tarih ve 2579-3747sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin 22.12.2009 tarih ve 2008/176 esas, 2009/438 karar sayılı hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.