Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11059 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8367 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : ANTALYA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/11/2008NUMARASI : 2008/335-2008/427Taraflar arasında görülen davada;Davacı, mülkiyeti Vakfa ait 9335 ada 4 parsel sayılı taşınmazı davalının bina yapmak, ağaç dikmek suretiyle işgal ettiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istemiştir. Davalı, davacı idare tarafından 2981 Sayılı Yasaya göre dava konusu parselin evveliyatı olan 984 nolu kadastral parselden tapu tahsis belgesi verildiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur. Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; 2981 Sayılı Yasanın “3290 Sayılı Yasanın 13/b maddesiyle değişik 22.maddesi hükmü gözetilerek davanın durdurulmasına karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, davanın durdurulmasına karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan Daire bozma kararı gereğince 2981/3290 Sayılı Yasanın 22.maddesi hükmü uyarınca davanın durdurulmasına dair kurulan hüküm karar tarihi itibariyle kural olarak doğrudur. Ne var ki, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen Antalya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/179 esas 2008/181 sayılı kararından davalının davacı idareye karşı açmış olduğu pay iptali ile tescili talepli davanın kabulle sonuçlanarak derecattan geçmek suretiyle 30.06.2009 tarihinde kesinleştiği ve bu karara göre 984 sayılı kadastral parsel iken, imar uygulaması ile 9335 ada 4 parsel sayısını alan çekişme konusu taşınmazın 260/346 payının Vakıflar İdaresi adına olan kaydının iptali ile bu payın davalı adına tesciline hükmedildiği, kararın kesinleşmesine karşın henüz sicile yansımadığı görülmüştür. Hemen belirtilmelidir ki, kesinleşen bahse konu tapu iptal ve tescil istekli mahkeme hükmü ile belirtilen pay oranında Türk Medeni Kanununun 705.maddesi hükmünce davalının taşınmazda tescilden önce mülkiyet sahibi olduğu sabittir. Öyle ise, eldeki davanın paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava olarak nitelendirilerek Türk Medeni Kanununun 688 ve müteakip maddelerinde öngörülen düzenlemeler gözetilmek suretiyle taraflar arasındaki çekişmenin çözüme kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Hal böyle olunca, mahkemece tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması toplanan ve toplanacak delillerin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ve bir arada değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.