MAHKEMESİ : ÇARŞAMBA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 16/09/2005NUMARASI : 2002/62-2005/333Taraflar arasındaki davadan dolayı Çarşamba 2. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 16.09.2005 gün ve 2002/62 esas 2005/333 karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 17.09.2008 gün ve 6969-9336 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiş ve Dairece onanmış olup davalı T..tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 601 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 17.7.1968 tarihinde yapıldığı 30.09.1972 de kesinleştiği ve davanın ise 18.2.2002 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar nizalı taşınmazın saptanan kıyı kenar çizgisine göre tanımı 3621 Sayılı Yasanın 4.maddesinde yapılan "kıyıda" kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43,3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C. Maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” ve 3.madde ile eklenen geçici 10.maddesinin “ bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır “ şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usulü müktesep hak) ilkesinin 9.5.1960 tarih 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır.Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re’sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulama yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Öte yandan her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir.Dava tarihinde davasında haklı olduğu halde yargılama sırasında yürürlüğe giren yasa veya İ.B.K. uyarınca haksız duruma düşen tarafın yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı aksine diğer tarafın mesul olması gerekeceği tartışmasızdır.Hal böyle olunca; mahkemece kurulan hükmün onama tarihi itibarıyle doğru olmakla beraber sonradan yürürlüğe giren ve kesin hüküm halini almamış eldeki davalara da uygulanacağı öngörülen yukarıda değinilen 5841 Sayılı Yasa düzenlemeleri karşısında davalının karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne Dairenin 17.9.2008 tarih 2008/6969 Esas 2008/9336 sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 16.09.2005 tarih, 2002/62 Esas 2005/333 Karar sayılı kararının anılan yasa hükümleri doğrultusunda bir karar verilmesi için HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.