Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10992 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 9640 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : CEYHAN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/12/2009NUMARASI : 2008/357-2009/383Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, 603 ada 2, 5 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarda davalılar ile müştereken malik olduklarını, hissedarlar arasında yapılan anlaşma gereğince uzun yıllar herkesin hissesine karşılık kendisine bırakılan yerleri tasarruf ettiğini, ancak 2007 yılında davacıların tasarrufuna bırakılan 603 ada 2 parselde bulunan zemin kattaki 1 işyeri ile 2. kattaki iki adet dairenin, mevcut kiracıları taciz edilmek suretiyle boşaltılıp, davalılarca kiraya verilmek suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek, bu bölümlere elatmanın önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemişlerdir. Davalı L. davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya karşı beyanda bulunmamıştır. Mahkemece, rızai taksim sonucunda davacılara bırakılan bölümlere davalıların müdahale ettiklerinin saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılardan Lütfiye vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere, elbirliği mülkiyet ve paylı mülkiyet hükümlerinin bir arada söz konusu olduğu hallerde paylı mülkiyet hükümleri uygulanır.Somut olayda, davacılar, paydaşlar arasında fiili kullanma biçimi oluştuğu ve çekişmeli yerin paylarına karşılık kendilerine bırakıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların dava konusu 2 parsel dışında, dava dışı 5 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarda da paydaş oldukları anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, her bir parselin ayrı bir paydaşa özgülenmesi suretiyle oluşturulan fiili kullanma biçimine T.M.K.'nun 688 ve takip eden hükümlerine göre cevaz bulunmamaktadır. Anılan hususların her bir parsel için ayrı ayrı kendi içinde aranması ve buna göre değerlendirilmesi gerekeceğinden parsel bazındaki oluşuma hukuki değer verilemez. Bilindiği gibi, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Bu belirlemeye göre, mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve soruşturmanın hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, paydaşlar arasında tüm paydaşları bağlayan özel bir parselasyon ya da kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise dava konusu yerlerin hangi paydaşın payına özgülendiğinin açıklığa kavuşturulması, bu tür bir kullanım biçimi oluşmamış ise uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi özellikle, davacı yönünden inifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalı L.nin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.