Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10970 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 9103 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : FATİH(KAPATILAN) 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/11/2009NUMARASI : 2008/201-2009/377Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı olan annesi Hicran’ın, 41 parsel sayılı taşınmazda bulunan 6 numaralı bağımsız bölümünü muvazaalı satış işlemi ile davalı kardeşi E.temlik ettiğini, murisin ölümünden sonrada taşınmazın yine muvazaalı olarak davalı M.temlik edildiğini ileri sürerek, iptal tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, miras bırakan tarafından yapılan taşınmaz temlikinin, mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Hicran’ın 13.09.1989 tarihinde dava konusu 6 numaralı bağımsız bölümünü davalı kardeşi E.satış suretiyle temlik ettiği, 29.01.2008 tarihinde vefat ettiği, murisin vefatından sonra davalı E.taşınmazı 07.03.2008 tarihinde diğer davalı M.’a aktardığı kayden sabittir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan, miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? yoksa mal kaçırma amacın mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince, davacının murisin tek mirasçısı, davalıların da murisin kız ve erkek kardeşleri olduğu, murisin emekli maaşı olup tek malvarlığı olan oturmuş olduğu evini satmasını haklı gösterecek savunmanın ileri sürülmediği, davalının temlik tarihinde 23 yaşında işi bulunmayan kişi durumunda bulunduğu, işi olmayan bir kimsenin satın alma gücünden söz edilemeyeceği, murisin temlik tarihinden itibaren 20 yıla yakın bir süre (ölümüne kadar) dava konusu evde oturduğu anlaşılmaktadır.Her nekadar, bedeller arasındaki aşırı oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı sayılmaz ise de dosyadaki bilgi ve belgeler yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın davacıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı temlik işlemini gerçekleştirdiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında dava konusu taşınmaz temlikinin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı bulunduğu halde davanın kabulü yerine reddine karar verilmiş olması isabetsizdir. Davacının, değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.