"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Trabzon 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 06/11/2012NUMARASI : 2012/500-2012/339
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın
kabulüne dair verilen 17.05.2011 gün ve 2006/225 esas, 2011/131 karar
sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2012 gün ve 2011/9164 esas,
2012/10483 karar sayılı ilamı ile; (...Dava, trafik kazası
nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel
mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalılar tarafından
temyiz edilmiştir. Dosya kapsamından dava konusu olayla ilgili
olarak davalılardan R.. Ş.. hakkında Trabzon Asliye Ceza
Mahkemesi'nin 2006/218 Esas 2008/111 Karar sayılı dosyası ile kamu
davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda davalı sanığın kırmızı
ışıkta geçtiği kabul edilerek bilinçli taksirle insan öldürmek suçundan
cezalandırılmasına karar verildiği ancak kararın temyiz aşamasında
olduğu, henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Her ne kadar Borçlar
Kanunu'nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesince verilen beraat kararı
hukuk hâkimini bağlamamakta ise de, ceza mahkemesince belirlenecek
olgular hukuk hâkimini bağlayacağından ceza mahkemesi dosyasının
kesinleşmesi beklenerek varılacak sonuca göre hüküm kurmak gerekir. Bu
yön gözetilmeden eksik inceleme ile davanın kabulüne dair verilen karar
doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü: Dava, trafik kazası sonucu ölen yayanın mirasçılarının manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalılardan M.. B..'na ait ve diğer davalı R..
Ş..'in sevk ve idaresindeki çöp toplama kamyonunun kavşakta kırmızı
ışıkta geçerek müvekkillerinin murisleri müteveffa Y.Ö.'e çarparak
ölümüne sebebiyet verdiğini, olayın meydana gelmesinde kusurun tamamen
davalı sürücü R.. Ş..'e ait olduğunu, diğer davalı belediyenin de
işleten sıfatıyla araç maliki olarak sorumlu olduğunu ileri sürerek, her
bir müvekkili için 10.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi
tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan Maçka Belediye Başkanlığı, müteveffanın karşıdan karşıya
geçerken yaşlılıktan kaynaklanan kararsızlık sonucu yarı yolda geri
dönerek kazaya neden olduğunu ve istenen tazminat miktarının fahiş
bulunduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Davalılardan R.. Ş.., müvekkilinin Maçka Belediyesinde şoför olarak
görev yaptığını, olay sırasında kendisinin kullandığı araca yeşil ışık
yanmaktayken müteveffa Yaşar Özçelik'in aniden yola fırladığını ve
ekonomik durumu göz önüne alındığında talep edilen tazminatın yüksek
olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir. Yerel mahkemece,
tanıklardan M.'nın, kaza anında kavşakta yayalara yeşil ışık yandığını
ifade etmesi karşısında, davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olarak
kazaya ve ölüme neden olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın
kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekilleri getirmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda manevi
tazminata hükmedilebilmesi için ceza mahkemesi dosyasının
kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği noktasında
toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, dava tarihi itibariyle geçerli mevzuatın açıklanmasında yarar vardır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “ceza hukuku ile medeni hukuk
arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına
yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına
karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı
olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet
değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın
miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü
içermektedir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil
yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı
ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk
hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından
işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın
hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın
miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844). Bu
durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının
belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur (HGK,
10.12.1975 gün ve 19975/11, 406 E., K; 25.11.1983 gün ve 1983/4-261,
1220 E., K. sayılı ilamları). Böylece, kural olarak hukuk hâkimi
ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hâkiminin kararıyla bağlı
tutulmamış; BK’nun 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir
(Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.). Ne var ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir.
Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı
olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak
alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda
tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada
istikrarla kabul edilmektedir. Hal böyle olunca, maddi olayları ve
yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar
yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 10.01.975 gün ve 1971/406
E., 1975/1 K.; HGK, 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı
ilamları). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu
olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık
tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş
saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur.
Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza
hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır
(HGK, 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, M. Ç.,
Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd.). Somut olayın
açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince; yerel
mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda seçenekli bir sonuç
bildirilerek, kazanın meydana geldiği kavşakta yeşil ışığın araçlara ya
da yayalara yandığının belirlenmesi durumunda kusurun değişeceği,
araçlara yeşil ışık yanması durumunda ölen yayanın asli ve tam kusurlu
olacağı ifade edilmiş, yerel mahkemece de tanık beyanına itibar edilerek
ışıklı ikaz lambasının kaza anında araçlara kırmızı yanması nedeniyle
davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olarak ölümlü kazaya neden olduğu
kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere hukuk
hakimi, ceza mahkemesinin kusur belirlemesi ile bağlı değil ise de,
hükme dayanak alınan maddi olgularla bağlıdır. Somut olayda kusuru
belirleyecek olan en temel etken, kaza anında ışıklı ikaz lambasının
hangi tarafa yeşil yandığının belirlenmesi üzerine odaklanmış
durumdadır. Bu durumun belirlenmesi tarafların sorumluluklarına etki
edeceğinden ve ceza dosyası ile hukuk dosyasında farklı maddi olguların
kabul edilmesi hukuk güvenliğini ortadan kaldıracağından, hukuk
mahkemesine göre ispat araçları bakımından ceza hakiminin daha
elverişli bir konumda olması nedeniyle ceza mahkemesince verilen hükmün
kesinleşmesinin beklenmesi gereklidir. Bu itibarla, ceza
mahkemesince verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine ilişkin Özel
Daire bozma ilamı yerinde ise de; Hukuk Genel Kurulunda dosyanın
incelendiği tarih itibariyle UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada,
Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/57 esas, 2013/215 karar
sayılı ilamıyla, sanık R.. Ş..’in kullandığı araca kırmızı ışık
yanmasına rağmen durmayarak bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek
suçundan neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildiği, bu
kararın temyizi sonucunda da Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 11.03.2014
gün ve 2013/30291 esas, 2014/6104 karar sayılı onama ilamı ile ceza
mahkemesi kararının kesinleştiği tespit edilmiştir. Hal böyle
olunca; yargılama sürecinde ceza dosyasının kesinleştiği tespit
edildiğinden sonucunun beklenmesine işaret eden bozma ilamına karşı
yerel mahkemece verilen direnme kararı bu aşamada sonucu itibariyle
yerindedir. Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Daire’ce
incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel
Daire’ye gönderilmelidir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle
direnme uygun bulunduğundan davalılar vekillerinin işin esasına yönelik
diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE
GÖNDERİLMESİNE, 24.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.