MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/12/2009NUMARASI : 2005/266-2009/504Taraflar arasında görülen davada; Davacı, kayden maliki olduğu 2632 ada 15 parsel taşınmazı oğlunun borçlu olduğu davalıya bedelsiz temlik ettiğini, yaşlı olduğundan kendisine kredi verilmeyeceği, bankadan kredi çekildikten sonra yerin iadesinin yapılacağı yönünde kandırılarak devrin gerçekleştirildiğini, yine davalı şirket yetkilisinin devri yapmazsa “oğlunu yaşatmayacağı” doğrultusunda kendisini tehdit ettiğini ileri sürüp tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının inançlı işleme dayalı iddiasını yazılı delile ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, inançlı işlem, hile ve ikrah hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 15 parsel sayılı taşınmazı davacının 02.03.2005 tarihli akitle satış suretiyle vekili E. Ö.aracılığıyla davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temlikin (taşınmazın devrinin) oğlunun borçlarının ödenmesi yönünden kredi çekilebilmesi için gerekli olduğu şeklinde kandırıldığını ve oğlunun yaşamının tehlikeye gireceği konusunda tehdit edilmesi suretiyle bedelsiz gerçekleştiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Somut olayda; dava konusu taşınmazın davacının oğlunun borcu nedeniyle temlik edildiği iddiasının 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen şekilde yazılı belge ibraz edilmek suretiyle kanıtlanamamışsa da dosyada davacı oğlunun davalı şirkete olan borçlarını ödediğine dair fatura, çek ve sair belgeler ibraz edildiği görülmektedir. Bilindiği üzere, bir davada birden fazla hukuki sebebe dayanılabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152 esas, 1990/236 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Böyle bir durumda, önem derecesine göre bu nedenlerin sırayla araştırılıp irdelenmesi gerekir. Ayrıca, davacı dilekçesinde her türlü delil demekle yemin deliline de dayanmıştır. Yemin, bilindiği üzere, HUMK.nun 337 ve devamı maddelerinde düzenlenen ve davayı kesin biçimde sonuçlandıran delildir.Hal böyle olunca; öncelikle, yukarıda sözü edilen belgelerin ve yanların arasındaki ilişkinin niteliği itibariyle yazılı delil başlangıcı kabul edilip edilmeyeceğinin karar yerinde tartışılması, kabul edilmediği taktirde davacıya inançlı işleme dayalı iddiasını kanıtlaması açısından yemin deliline başvurma hakkının olduğunun hatırlatılması, sonucuna göre anılan iddia bakımından bir karar verilmesi, bu yolla iddianın kanıtlanamaması durumunda ikrah ve hile hukuksal nedenlerinin sırasıyla incelenmesi gerekir. Bilindiği üzere; Bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz.Borçlar Kanunun 30.maddelerinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması,ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.Hemen belirt mek gerekirki iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile fesedilebileceği gibi def'i veya dava yoluylada kullanılabilir.Sözleşme iptal edil mekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tesçil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir. Öte yandan; Hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Ş.) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Öyleyse; yukarıda değinilen ilke ve olgulara göre, araştırma yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle, HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.