Aile MahkemesiDAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı, katılma alacağı.. ile .. aralarındaki katkı payı alacağı, katılma alacağı davasının reddine dair. Aile Mahkemesi'nden verilen 30.01.2014 gün ve 658/83 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20.01.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden..bizzat ve vekili Avukat .ve karşı taraftan.... bizzat ve vekili Avukat... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı ..vekili, evlilik birliği içinde davalı adına alınan 168 ada 44 parseldeki 4 numaralı meskenin alımında davacının çalışarak elde ettiği gelir ve aracının satışından gelen parayla katkıda bulunduğunu, yine 2002 yılı sonrası edinilen 2603 parselde 19 numaralı bağımsız bölüm üzerinde Yasa hükümleri gereği katılma alacağı hakkı olduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 20.000 TL katkı payı, 20.000 TL katılma alacağının dava tarihinden geçerli yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı ... vekili, tarafların anlaşmalı boşanma dosyasında yaptıkları protokolün 3.maddesindeki düzenlemenin aksine dava açılmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağını, davacının katkı yapacak imkanı da olmadığını, boşanmaya bakan mahkeme tarafından da bu düzenlemenin kararın birinci sayfasında uygun bulunduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuşturMahkemece, taraflar arasında boşanma dosyasında düzenlenen protokoldeki imzaların taraflarca inkar edilmediği ve Mahkeme tarafından da protokol hükümlerinin uygun bulunduğu, protokoldeki düzenlemenin mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar 23.02.1980 tarihinde evlenmişler, 31.08.2010 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hüküm 17.09.2010 tarihinde kesinleşmekle evlilik birliği son bulmuştur. TMK'nun 225. maddesinin 2. fıkrasına göre evliliğin boşanma ile sona erdirilmesidurumunda, eşler arasında mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle son bulur. Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK'nun 170.maddesi gereğince mal ayrılığı, bu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, 4721 sayılı TMK'nun 202. maddesi uyarınca yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı (TMK.md. 184/3) hükmü uygulanmaz" (TMK.md.166/3). Taraflar tek bir konuda anlaşamamış olsalar dahi, Türk Medeni Kanunu'nun 166/3.maddesi uyarınca delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi hallerde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinin 1, 2. ve 4. fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır. Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. Maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175.maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez.Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez. Ancak, bu durum tarafların boşanma davasının görüldüğü sırada aralarındaki mal rejiminin tasfiyesini amaçlayan protokol ve sözleşme yapmalarına engel değildir. Kaldıki, yargılama (oturum) tutanakları resmi belge niteliğindedir. Aksinin ispatı aynı nitelikte belge ile kanıtlanmalıdır. Ya da tutanağın beyana aykırı düzenlendiğine ilişkin kesinleşmiş bu mahkeme kararı olmalıdır.Davalının savunmasında yer alan ve mahkeme kararına esas alınan tarafların boşanma dava dosyasında bulunan 31.08.2010 tarihli anlaşmalı boşanmaya dair protokol başlıklı belgenin 3.maddesinde "Boşanma sebebiyle her iki taraf birbirlerinden tedbir, yoksulluk nafakası veya her hangi bir şekilde maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmamaktadırlar, Tarafların üzerlerine kayıtlı menkul ve gayrimenkul kendi üzerlerinde kalacak, taraflar birbirlerinden herhangi bir talepte bulunmayacaklardır" ve 5.maddesinde ise " iş bu protokol ... tarafından açılacak boşanma davasında anlaşmalı boşanmanın esası olarak Mahkemede delil olarak kullanılacaktır" yazılıdır. Boşanma dava dosyasında 06.09.2010 tarihli yargılama oturumunda ise davacı vekili, tarafların anlaşmalı olarak boşanmak istediklerini ve beyanlarının alınmasını talep etmiş, davacı Hülya ile davalı Namık ise "Karşılıklı olarak nafaka, tazminat istemiyoruz, ortak çocuğumuz 1995 doğumlu Buse'nin velayeti davacıya bırakılacak, çocukla şahsi ilişki kurulmasını mahkemenin takdirine bırakıyoruz, davalı ortak çocuk Buse için karar kesinleştikten sonra geçerli olmak üzere 1.000 TL nafaka ödeyecektir, ayrıca davacı davalının "Kınay" olan soyadını kullanacaktır, bu duruma davalı da muvafakat etmektedir. Bu koşullarda boşanmamıza karar verilsin" şeklinde imzalı beyanda bulunmuşlardır. Karşıyaka 1.Aile Mahkemesi'nin 06.09.2010 tarih 2010/908 Esas 2010/811 Karar sayılı ilamı ile gerekçe bölümünde "...tarafların bizzat dinlendikleri, boşanmanın sonuçları ile ilgili düzenlemenin de Mahkeme'ce uygun bulunduğu..." açıklanarak tarafların TMK'nun 166/3.maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmiş, bu karar temyiz edilmeksizin 17.09.2010 tarihinde kesinleşmiştir.Kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler.Somut olayda, boşanma dava dosyasında davacının dava dilekçesinin ekinde sunulan boşanma protokolünün havale edilmeksizin mahkemeye sunulmuş olması, dava dilekçesinde ve duruşma sırasında protokolden bahsedilmemesi, her iki tarafın da 06.09.2010 tarihli imzalı beyanlarında anlaştıkları hususlara ilişkin ifadelerinin alınması, mahkeme gerekçesinde yer alan "...tarafların bizzat dinlendikleri, boşanmanın sonuçları ile ilgili düzenlemenin de Mahkemece uygun bulunduğu..." şeklindeki ifadenin protokolle ilgili değil, 06.09.2010 tarihli yargılama oturumundaki tarafların anlaştıkları hususlara ilişkin bulunması, bu ifadenin protokolün mahkeme tarafından onaylandığı, kararın eki şeklinde hükme esas alındığı anlamına gelmeyeceği, bunun dışında da protokolün mahkeme tarafından onaylandığına dair bir ifade de bulunmadığı, tarafların duruşmada alınan ifadelerinin mahkeme içi ikrar olarak nitelendirilmesi mümkün ise de bu beyanlarda mal rejiminin tasfiyesine yönelik hiçbir açıklama olmaması dikkate alındığında mahkemece tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delilleri toplanarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken protokolden ve mahkeme içi ikrardan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL Avukatlık Ücreti'nin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine vetaraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 25,20 TL peşin harcın istek halinde davacıya verilmesine 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.