Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10822 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5016 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında görülen davada Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/12/2012 tarih ve 2012/51-2012/631 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 06/06/2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. S.. K..ve davalılardan M.. Ç.. vekili Av. R.. H.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortaklarından olup şirkette ortak olan 4 kardeşin payları daha önce eşit iken sonradan sermaye artırımı yoluyla çoğunluk payının davalı yönetim kurulu başkanı M.. Ç..'a geçtiğini, müvekkilinin paylarında meydana gelen bu değişikliği 2007 yılında kendisine gelen genel kurul daveti ve şirkete girişine izin verilmesi ile öğrendiğini, müvekkilinin askerlik görevini yapmakta olduğu dönemde yapılan 03.06.1984 tarihli genel kurulda sermayenin 19 kat artırılmasına karar verildiğini, ancak müvekkilinin bu toplantıya çağrılmadığını, usulüne uygun toplanılmayan bu genel kurulda hissesinin azaltıldığını, sonraki süreçte yapılan sermaye artırım kararlarının da TTK’da öngörülen usullerde yapılmadığını, anasözleşme değişikliğini gerektiren sermaye artırımına dair genel kurulların çağrı prosedürüne uyulmadığını, yeni paylardan edinme rüçhan hakkının ihlal edildiğini, arttırılan hisselerin çağrıyı yapan yönetim kurulu başkanının elinde toplanmasının sermaye artırımının mali gereklilik olmayıp kötüniyetle yapıldığının göstergesi olduğunu, usulüne uygun yapılmayan sermaye artırımları ile davalı M.. Ç..’ın hisse oranının %99’a çıktığını, yönetim kurulu başkanı olan davalı M..'un çağrı merasimi konusunda yükümlülüklerini kasten yerine getirmediğini, TTK’nın 336/5.maddesi uyarınca müvekkilinin uğradığı zarardan davalı M.. Ç..’ın davalı şirketle birlikte müteselsilen sorumlu olduğunu, müvekkilinin zararının hisselerinin azaltılması ve bunu takip eden hiçbir genel kurula çağrılmaması nedeniyle takip eden yıllarda arttığını ileri sürerek, sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararlarının yokluğunun tespitini, müvekkilinin hissesine düşen kar payı dağıtımının doğru yapılmaması nedeniyle oluşan zarara karşılık şimdilik 10.000 TL'nın davalı M.. Ç..'tan TTK'nın 336. maddesi gereğince tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, TTK'nın 381. maddesi gereğinde genel kurulun iptaline ilişkin davaların 3 ay içinde açılması gerektiğini, davacının dava konusu yaptığı ilk genel kurulun 1984 yılında yapıldığını, davacının bu genel kurula katıldığı gibi yeni pay da aldığını, buna ilişkin kayıtların ticaret sicilde mevcut olduğunu, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirketin 22 ortağın iştiraki ile kurulduğunu, davalı Mahmut'un diğer ortakların payını devir alarak hisselerini artırdığını, 24 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra dava açılmasıyla zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının ortağı olduğu davalı şirketin genel toplantılarına uzun süre katılmadığı, ara sıra vekalet vererek vekili vasıtasıyla toplantılara iştirak ettiği, dava konusu dönemlere ilişkin toplantıların hükümet komiseri nezaretinde TTK hükümlerine uygun yapıldığı, sermaye artırım kararlarına davacının veya vekilinin herhangi bir itirazının olmadığı gibi kararlara da şerh konulmadığı, toplantıların usulsüz yapıldığına dair herhangi bir delilin sunulmadığı, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davacının subut bulmayan davasının reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve Dairemizin 14.11.2011 tarih, 2010/3629 E., 2011/14980 K. sayılı bozma kararında belirtildiği üzere genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğu durumlarda 3 aylık hak düşürücü süre nazara alınmadan bu hususta dava açılabilmesi mümkün ise de bu durumun MK’nın 2. maddesi ile sınırlı bulunmasına, 2000’li yıllardan önce yapılan sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti davaları bakımından davacının tutumunun MK’nın 2. maddesi hükmü ile bağdaşır mahiyette olmamasına, daha sonraki yıllar bakımından ise ortada genel kurul kararlarının yokluğu sonucunu doğuracak bir hususun varlığının kanıtlanamamış ve çağrılı olarak yapılan toplantılar bakımından davacıya çağrı yapılmamasının sadece davacıya iptal davası açma hakkı tanıması ile 2000’li ve daha sonraki yıllarda yapılan genel kurul kararları bakımından davacının pay durumunun alınan kararların yokluğu sonucunu doğuracak mahiyette bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2- Ancak, davacının dava konusu sermaye artırım kararlarının yokluğunun tespiti talebi dışında diğer bir talebi de yönetim kurulu başkanı olan davalı M.. Ç..’ın kötüniyetli davranışları sonucu davacının yeni pay alma(rüçhan) hakkının kullandırılmaması ve buna bağlı olarak davacının hissesine düşen kar payı dağıtımının doğru yapılmaması nedeniyle oluşan zarara karşılık davalı M.. Ç..'tan TTK'nun 336. maddesi gereğince maddi tazminatın tahsili istemidir. “Yeni pay alma hakkının ortaklık yönetimi tarafından ihlali halinde kusurlu bulunan yönetim kurulu üyelerine karşı, uğranılan zararın tazmini istemi ile dava açılması mümkündür” (Prof. Dr. E.. M..U, Anonim Ortaklıklarda Esas Sermaye Artırımı, 2. Baskı, sayfa;178,179). Bu itibarla mahkemece, hiçbir gerekçeye yer verilmeden davacının anılan talebinin de reddi sonucunu doğuracak şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davalı M.. Ç..'tan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.