MAHKEMESİ : ALANYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/02/2010NUMARASI : 2007/531-2010/46Taraflar arasında görülen davada;Davacı, maliki olduğu 548 ada 11 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümün satışı için davalıların vekil tayin edildiğini, ancak taşınmazın davalı H. adına tescil edildiğini, bedelin kendisine ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 27.4.2007 tarihinde davalılar ve dava dışı Gürsel'i vekil tayin ettiği ve vekillerden davalı A. 24.5.2007 günü,davacının maliki olduğu 11 nolu parseldeki 5 nolu bağımsız bölümü diğer davalı H. satış suretiyle temlik ettiği, davalıların müşteki, davacının sanık olduğu Alanya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/201 esas sayılı dosyasında emniyeti suistimal ve dolandırıcılık suçundan mahkemece beraat kararı verildiği ancak kararın kesinleşmediği, çekişme konusu taşınmazın ise eldeki davanın karara bağlanmasından sonra sırasıyla Ü.C.ve M. B.temlik edildiği ve onlar hakkında açılan Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/130 esas ve 2010/175 esas sayılı dava dosyalarınında halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.Davacı, vekilin yapmış olduğu temlikin vekalet görevini kötüye kullanarak zararlandırma kastıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde vekalet görevinin kötüye kkulanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada mahkemece hükme yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Ayrıca, ceza mahkemesinde verilen kesinleşecek beraat kararı Borçlar Kanununun 53.maddesi hükmü uyarınca hukuk hakimini bağlamaz ise de, orada belirlenecek somut olguların eldeki davasonucunu etkileyeceğide kuşkusuzdur. Bir diğer hususta, çekişme konusu taşınmazın temliki nedeniyle yeni malikler aleyhine açılan davalarında birbiri ile irtibatlı olduğu tartışmasızdır.Hal böyle olunca; öncelikle HUMK nun 45. maddesi uyarınca Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/130 esas ve 2010/175 esas sayılı dava dosyalarının eldeki dava ile birleşterilmesi, Alanya 2.Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/201 esas 2009/1124 sayılı kararının kesinleşmesinin beklenmesi, toplanan ve toplanacak tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.