Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10650 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 7665 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : EYÜP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/10/2001NUMARASI : 2000/1085-2001/815Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı bulunduğu 814 ada 1 sayılı parselin bir kısmını davalının işgal ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesini, yapının yıkımını ve ecrimisil tahsilini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazda davalının da payı olduğu ve payına isabet eden yeri kullandığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu 355 m2. tarla vasıflı 814 ada 1 sayılı parselde davacının 2/4 ve davalının 1/4 oranında paydaş oldukları, kalan 1/4 payın ise dava dışı paydaşa ait bulunduğu; davalının taşınmazda 78 m2. alanlı iki katlı bina inşa ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, elatmasının önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istekleriyle eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, davalının, payına isabet eden yeri kullandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ve ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle oluşan hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları meydana geldiği, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Diğer taraftan, M.K.’nun 706, B.K.’nun 2l3, T.K.’nun 26. maddeleri hilafına, tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında M.K.’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanmalı; harici veya fiili taksim yoksa, davalının eyleminin taşınmazın vasfını değiştirip değiştirmediği de değerlendirilmek suretiyle uyuşmazlık M.K.’nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde mahkemece hükme yeterli bir soruşturma ve değerlendirme yapıldığı söylenemezHal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tüm delillerin toplanıp değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.