Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10426 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8467 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : DİYARBAKIR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 28/01/2010NUMARASI : 2006/352-2010/43Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı bulunduğu 141 parsel sayılı taşınmaza davalı şirket tarafından petrol arama platformu kurulduğunu, bir takım tesisler yapıldığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi, muhtesatların yıkımı ve ecrimisil isteklerinde bulunmuştur. Davalı, petrol arama çalışması yaptıkları bir kısım araziyi paydaşlarından kiraladıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının taşınmazda payına karşılık kullandığı yerin bulunduğu, davalı tarafından kullanılan kısmın ise diğer paydaşlardan kiralandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 141 parsel sayılı taşınmazda davacının dava dışı kişilerle birlikte paydaş olduğu, davalının ise taşınmazın bir kısmını paydaşların mirasçılarından kiralayarak kullandığını savunduğu anlaşılmaktadır. Davacı, paydaşı bulunduğu taşınmaza kendisinin izni olmaksızın davalının petrol arama platformu ve tesisler kurarak haksız olarak müdahale ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bu durumda öncelikle taşınmazda tüm paydaşları bağlayan bir fiili kullanım biçiminin olup olmadığının tespiti gereklidir. Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazda davacının dava dışı kişilerle birlikte paydaş olup, davalı ise birtakım paydaşların mirasçıları ile yaptığı kira sözleşmelerini ibraz etmiş, sözleşmeler gereğince taşınmazı kullandığını savunmuştur. Mahkemece, bu doğrultuda yapılan inceleme ve araştırmanın yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde hükme yeterli olduğu söylenemez. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen anlamda tüm paydaşları kapsar biçimde fiili kullanım biçimi oluşmuş ve davacıya özgülenen kullandığı bir yerin bulunması halinde davacının dava dışı paydaşları temsil edemeyeceği gözetilerek davanın reddedilmesi, fiili kullanım biçimi ya da özel parselasyon planının varlığı kanıtlanamazsa olayda paylı mülkiyet hükümlerinin önem kazanacağı ve bu durumda davada yıkım isteği bulunduğu gözetilerek tüm paydaşların davada yer almalarının sağlanması ve davanın tüm paydaşların huzuru ile görülmesi, kiracılık savunması yönünden de pay ve paydaş çoğunluğunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere eksik araştırma ile hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.