Davacı, evlilik birliği devam ederken davalı eşi N.E ile onun sevgilisi diğer davalı F.M.''in evlilik dışı ilişkilerinden doğan gayr-ı meşru çocuğu 2007 yılında sahte belge düzenlemek suretiyle kendi nüfusuna tescil ettiklerini bu nedenle gayrı meşru çocuğun babası olarak gözüktüğünü, bu durumu 2009 yılında nüfus kayıt belgesi çıkarmak için nüfus müdürlüğüne gittiğinde öğrendiğini, her iki davalı hakkında yaptığı suç duyurusu sonucunda davalıların resmi evrakta sahtecilik suçundan yargılanarak mahkumiyetlerine karar verildiğin kararın 07.06.2011 tarihinde kesinleştiğini belirterek uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.Davalılar, haksız ve yersiz açılan davanın zaman aşamına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Yerel mahkemece; boşanma olaylarına dayanılarak manevi tazminat isteminde bulunulduğunu, fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren 1 yıllık sürenin geçtiğini belirterek zamanaşımı dolduğundan davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve özellikle dava dilekçesinden; davacının, evlilik dışı ilişkiden doğan çocuğun sahte belge düzenlemek suretiyle kendi nüfusuna kaydedilmesi eylemine dayandığı bu istemi ile uyumlu olacak biçimde nüfusa tescil tarihinden yasal faiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.Tazminata konu eylem aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, Borçlar Kanununun 60/2 maddesi uyarınca zaman aşımı süresi, ceza zamanaşımı süresidir. Davacılar, sahte belge tanzimi ile nüfusa tescil eylemine dayandığına ve davalılar bu eylem nedeniyle yargılandığına göre somut olaya uygulanacak zamanaşımı süresi ceza zaman aşımı süresidir.Sahte belge tanzimi ile nüfusa tescil eylemi 26.02.2007 tarihinde gerçekleşmiş, davalılar hakkındaki Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına dair verilen ceza mahkumiyeti kararı 07.06.2011 tarihinde kesinleşmiş, eldeki tazminat davası ise 19.10.2011 tarihinde açılmıştır. Ceza davası devam ederken zamanaşımın işlemeyeceği Hukuk Genel Kurulu Kararları ile istikrar kazanmıştır. Şu halde ceza mahkemesi kararının kesinleşme tarihi olan 07.06.2011 tarihinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece, işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇTemyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 13.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.