Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10281 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 15142 - Esas Yıl 2010





Davacı, Mersin Üniversitesinde çalışmakta iken Üniversite Disiplin Kurulu tarafından memuriyetten çıkarma cezası ile cezalandırıldığını, davalının vekili olup, verilen ceza işleminin iptali için daha önce İdare Mahkemesinde açmış olduğu davanın kabul edildiğini, ancak Danıştay tarafından, “açılan ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulduğunu, davalı avukata gerek idare mahkemesinde açılan gerekse ceza mahkemesinde görülen davaları takip etmesi için vekaletname vermiş olmasına ragmen, davalının davaları takip etmemesi, verilen kararlara karşı da temyiz yoluna başvurmaması nedeniyle davaların aleyhine sonuçlanıp, memuriyetten ihraç kararının da kesinleştiğini, davalının görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 1.000.00 TL maddi, 20.000.00 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, idare ve ceza mahkemelerinde açılan davaları takip ettiğini, davacının kararlaştırılan 3.000.00 TL.vekalet ücretini ödemediğini, alacağının tahsili için takip başlattığını, bu dönemde davaların temyiz aşamasında bulunduğunu, ancak ücretinin ödenmemesi nedeniyle davacı ile aralarında meydana gelen anlaşmazlık nedeniyle vekalet ilişkisinin de sona erdiğini, davacının da bunu bilmesine ve bundan sonra davaları kendisinin takip etmesine ragmen, vekaletin sona erdiğini dosyalara bildirmediğini, ayrıca herhangi bir zararının bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davalının görevi gereği gibi yerine getirdiği, nitekim davacı tarafından da azledilmediği, davacının zararının davalının eylemi sonucunda oluşmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dava, avukat olan davalının, özen ve sadakat borcuna aykırı davranmak suretiyle müvekkilini zarara uğrattığı iddiasıyla açılan tazminat istemine ilişkin olup, Borçlar Kanunu'nun 380.ve devamı maddelerine göre, vekil müvekkile karşı vekaleti “sadakat ve özenle” ifa etmekle yükümlüdür. Vekilin mesuliyeti, genel olarak işçinin mesuliyetine ilişkin hükümlere tabi olup, vekilin özen borcunun gereği olarak, mesleki bilgi ve deneyimleri ile hayat deneyimlerine ve işlerin normal oluşuna göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması, başarılı sonucu engelleyecek davranışlardan kaçınıp, basiretli olarak hareket etmesi gereklidir. Vekil, amaçlanan sonucun elde edilmemesinden değil, bu sonuca ulaşmak için gerekli olan çalışmaların özenle yerine getirilmemesinden sorumludur. Bir avukatın yasa ile öngörülen süre içinde yapılması gereken işleri yapmaması, süresinde dava açmaması, müvekkili aleyhine verilen kararı temyiz etmemesi, özen borcunun gereği gibi ifa edilmediğini ve kusurlu olduğunu gösterir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat hukukunda sorumluluktan söz edilebilmesi için, sadece eylemin yasaya veya sözleşmeye aykırı olması yeterli olmayıp, eylem sonucunda bir zararın da doğmuş olması ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağının da bulunması gereklidir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa;Davacının, hakkında verilen “memuriyetten çıkarma” cezası üzerine davalı avukata, gerek İdare mahkemesinde dava açması, gerekse açılan ceza davasında kendisini vekil olarak temsil etmesi için vekaletname verdiği uyuşmazlık konusu olmayıp, davalı avukat tarafından 01.06.2004 tarihinde, “işlemin iptali” ne yönelik idare mahkemesinde dava açıldığı, 29.03.2005 tarihinde davanın kabul edildiği, karşı tarafın temyizi üzerine kararın Danıştay 8.Dairesi'nce 28.11.2006 tarihli kararla bozulduğu, bozmadan sonra 25.11.2007 tarihinde davanın reddedildiği, avukat adına çıkarılan tebligatlara ragmen kararın, davacı asil tarafından yapılan temyiz ve karar düzeltme aşamalarından da geçmek suretiyle 23.02.2009 tarihinde kesinleştiği, 13.03.2009 tarihinde ise davalının dosyaya vekaletten çekilme dilekçesi ibraz ettiği anlaşılmaktadır.Yine davacıya karşı Mersin 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan ceza davasında, davalının ilk celselere katılarak davayı takip ettiği, 31.12.2004 tarihinde verilen ilk hükmün, davalı avukat tarafından süresinde temyiz edildiği, 4. Ceza Dairesi'nce verilen bozma kararından sonra ise, davalı tarafından davanın takip edilmediği, davalı avukata tebliğ edilen, 13.07.2007 tarihli ikinci kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği görülmektedir.Yukarıda açıklandığı gibi, davalı avukatın, vekalet akdi kapsamında bulunan gerek idare gerekse ceza davasını özenle ve gereği gibi takip etmediği, ceza mahkemesince verilen ikinci karara yönelik de kanun yollarına başvurmadığı anlaşıldığından, vekaleti ifada kusurlu davrandığının kabulü gerekir. 13.03.2009 tarihine kadar “vekaletten çekilme”, “istifa” da söz konusu olmadığından, vekalet akdinin bu tarihe kadar devam ettiğinin kabulü zorunlu olup, davalının “vekaletin daha önce sona erdiğine ilişkin aksi yöndeki savunmalarına da itibar edilemez. Nitekim avukat, üstlendiği işi sonuna kadar takip etmekle yükümlü olup, vekalet ücreti, aksi kararlaştırılmadıkça, ancak işin sonuçlandırılması ile muaccel olacağından, ücretin ödenmemiş olması da, avukatı vekalet görevini ifadan alıkoyamaz. Ne var ki bu noktada, davalının sorumluluğuna gidebilmek için, davalının eylemi nedeniyle davacının bir zarara uğrayıp uğramadığının, eylemle zarar arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının da belirlenmesi gerekli olduğundan, mahkemece, söz konusu idare ve ceza davalarının özenle ve gereği gibi takip edilip, ceza mahkemesinde verilmiş olan son karara karşı da gerekli kanun yollarına başvurulmuş olması halinde, davacı yararına bir sonuç alınıp alınamayacağı konusunda, gerektiğinde uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle, inceleme ve değerlendirme yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, avukatın görevini gereği gibi yerine getirdiğinden bahisle, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.SONUÇYukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA 28.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.