Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1008 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2297 - Esas Yıl 2014





Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince;“DAVA: Dava dilekçesinde, davacının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2008/209 esas sayılı dava dosyasında tutuklu olarak yargılandığı; tutuklama kararının hiç bir maddi gerçekliğe dayalı olmadığı; yargılama sürecinde de hukuki gerekçeden yoksun ve soyut kelimelerle tutukluluğun devamına karar verildiği; yargı yetkisinin kullanılmasında yasanın açık ve kesin hükümlerinin gözönünde tutulmadığı ve bu durumun ağır kusur oluşturduğu ileri sürülerek, her bir davalıdan 3 kuruş manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi talep olunmuştur.CEVAP: Cevap dilekçesinde, CMK'nun 141-144. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemesi'nin görevli bulunduğu; hakimler aleyhine bu şekilde tazminat davası açılmasının Anayasa'ya aykırı olduğu; kararlarda yasal ve yeterli gerekçenin gösterildiği; davanın izaç amacını taşıdığı savunulmuştur.Yargılama aşamasında, dava dilekçesi 6110 sayılı Yasa uyarınca Hazine'ye tebliğ edilmiştir. Dahili davalı Hazine vekili tarafından verilen dilekçede; dava konusu edilen işlemin kesinleşmediği ve davanın dinlenilebilir olmadığı; esası bakımından da, davanın reddi gerektiği savunulmuştur.GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkindir.Dairemizin 29/01/2013 gün ve 2012/81-2013/10 sayılı kararı ile, 2802 sayılı Yasa'nın 93/A maddesi uyarınca ön şart yokluğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; temyiz istemi üzerine, Hukuk Genel Kurulu'nun 18/09/2013 gün ve 2013/4-688; 2013/1356 sayılı ilamı ile; gerekçe ve hüküm bölümü arasında çelişki bulunduğu nedeniyle bozma hükmü oluşturularak dosya dairemize iade olunmuştur.Bozma ilamına uyulmuştur.Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19/a maddesi uyarınca, 2802 sayılı Yasa'nın 93/A maddesi hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.Açıklanan yasal düzenleme gereğince, uyarınca uyuşmazlığın esası incelenmiş; asıl ceza davasının sonuçlanması koşulu aranmamıştır.Davacı, anılan yasa değişikliği nedeniyle davanın ilgili hakimlere karşı yürütülmesini ve haklarında hüküm kurulmasını talep etmiş ise de; HMK yürürlükte bulunduğu ve davanın Devlet'e karşı açılması gerektiği göz önünde tutularak yargılama yapılmıştır.Hakimlerin hukuki sorumluluğu olay ve dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK'nun 573-576. maddelerinde ve yargılama aşamasında yürürlüğe giren HMK'nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa'da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgu; tutuklama ve itirazın reddi kararlarına ilişkindir. Söz konusu işlemlere karşı yasa yolları düzenlenmiş bulunmaktadır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın REDDİNE,2-HMK'nun 49. maddesi uyarınca takdiren 650,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline,3-Maktu 25,20-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 17,15.-TL'nin düşümü ile kalan 8,05.-TL'nin davacıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydına,4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12/2.maddesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 6 kuruş maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına…”Dair oybirliği ile verilen 03.06.2014 gün ve 2013/104 esas, 2014/54 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:HUKUK GENEL KURULU KARARIDava, yargısal faaliyetten dolayı devlet aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.Davacı vekili, davacının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2008/209 esas sayılı dava dosyasında tutuklu olarak yargılandığını, tutuklama kararının hiç bir maddi gerçekliğe dayalı olmadığını; yargılama sürecinde de hukuki gerekçeden yoksun ve soyut kelimelerle tutukluluğunun devamına karar verildiğini, yargı yetkisinin kullanılmasında yasanın açık ve kesin hükümlerinin göz önünde tutulmadığını ve bu durumun ağır kusur oluşturduğunu ileri sürülerek,3 kuruş manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava devam ederken, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 Sayılı Kanunun 19. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmış; 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı CMK 141. Maddesine 3 ve 4. fıkralar ve aynı Kanun’un 86. Maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a da Geçici Madde 8 eklenmiştir. Bu yeni düzenlemeler karşısında, yargısal faaliyetten dolayı devlet aleyhine açılan tazminat davalarında görev sorunun yeniden tartışılması zorunlu hale gelmiştir. Oluşan bu yeni durum karşısında, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasa girilmeden önce görev konusu önsorun olarak ele alınmıştır.Hâkimlerin hukuki sorumluluklarına ilişkin konu dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK m. 573 ve devamında düzenlenmiş, HUMK’nun 573 ve devamı maddelerinin ceza hakimleri hakkında da uygulanacağı 25.03.1931 gün ve 19-35 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmiş idi. Bilindiği gibi dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK m. 47’de ile hakimlerin hukuki sorumluluklarından dolayı açılacak davalarda görevli mahkeme; ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesi, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olarak gösterilmiş; Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesinin ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılacağı öngörülmüştür.Hâkimlerin hukuki sorumluluklarının düzenlendiği 6100 sayılı HMK m. 46’da; “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği kabul edilmiş ve madde gerekçesinde hakim kavramı ile yargı yetkisini kullanan tüm hakimlerin kastedildiği belirtilmiştir.6110 sayılı Kanunun Geçici 2 maddesi uyarınca da, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında tıpkı 6100 sayılı HMK m. 47’dekine benzer görev düzenlemesi yapılmıştır.Öte yandan 6110 sayılı Kanun ile 2802 sayılı Kanuna eklenen 93/A maddesi ile Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle; ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı; bu madde hükümlerinin, Yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanacağı kabul edilmiş bulunmaktaydı.Açıklanan bu yasal düzenlemeler karşısında eldeki olayda, Ceza hakimlerinin yargısal faaliyetinden dolayı devlet aleyhine açılan tazminat davası ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. HD’de görülüp sonuçlandırılmıştır. Ne var ki, hâkim ve C.Savcıları aleyhine açılacak tazminat davaları konusunu düzenleyen 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Yukarıda söz edilen 5271 sayılı CMK m. 141’e eklenen 3. fıkrada; suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davalarının ancak Devlet aleyhine açılabileceği öngörülürken; 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 86. Maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenen Geçici 8. Madde ile de; kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceği, bu davaların ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanacağı öngörülmüştür. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen nazara alınmalıdır.Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, 6545 sayılı Yasanın 70. Maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. Maddesine eklenen fıkralar ile aynı Yasanın 86. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 8. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğunca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına gerek bulunmadığına oyçokluğu ile karar verilerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.Bilindiği gibi bir davada olayları ileri sürme yanlara, hukuki nitelendirme ise Yargıca aittir(HMK. m. 33). Davada mahkemelerin görevi de bu hukuki nitelendirmeye göre belirlenir. Eldeki olayda ceza kovuşturması sırasında hakimlerin işlem ve alınan kararları nedeniyle Devlet aleyhine tazminat davası açıldığının anlaşılmasına göre, 5320 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 8 uyarınca görevli mahkemenin Ağır Ceza Mahkemesi olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Aynı madde uyarınca Yargıtay incelemesinde bulunan dosyaların esası incelenmeksizin yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceğinin kabul edilmiş bulunması karşısında; ilk derece mahkmesi sıfatıyla 4. Hukuk Dairesince görev konusunda bu yeni duruma göre bir karar verilmek üzere hükmün bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın, yukarıda açıklanan nedenle 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.