Hukuk Genel Kurulu 2014/8 E. , 2015/10 K.AKSİ BELİRTİLMEDİKÇE SÖZLEŞMELERDE ŞEKİL SERBESTİSİ İLKESİNİN GEÇERLİ OLMASIBEDEL KARŞILIĞI ARSA TAHSİS SÖZLEŞMESİSÖZLEŞMENİN İFASININ TARAFIN KUSURLU EYLEMİ NEDENİYLE İMKANSIZ HALE GELMESİDAVALI BELEDİYENİN İMAR DEĞİŞİKLİĞİ YAPARAK İFAYI İMKANSIZ HALE GETİRMESİGECEKONDU KANUNU (775) Madde 25GECEKONDU KANUNU (775) Madde 26BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 11TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 12TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 17BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 16TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 706BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 213TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 217BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 108BELEDİYE KANUNU (MÜLGA) (1580) Madde 70BELEDİYE KANUNU (MÜLGA) (1580) Madde 83BELEDİYE KANUNU (MÜLGA) (5272) Madde 18BELEDİYE KANUNU (MÜLGA) (5272) Madde 34
"İçtihat Metni"Taraflar
arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair
verilen 17.10.2012 gün ve 2010/664 Esas, 2012/754 Karar sayılı kararın
incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.
Hukuk Dairesinin 14.03.2013 gün ve 2013/2026 Esas, 2013/4353 Karar
sayılı ilamı ile;(...Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, dar
gelirli aileleri konut edindirme projesinden yararlanmak için davalı
belediyeye yaptığı başvurunun kabul edildiğini ve yapılan noter çekilişi
ile 150 m² yüzölçümlü arsa tahsisinin yapıldığını, ancak satış
bedelinin müvekkilince taksitler halinde ödenmesine rağmen, davalı
belediyenin arsa tahsislerini iptal ettiğini, akabinde ise bölgenin imar
planının değiştirildiğini, bu nedenlerle arsanın devrinin talep
edilmesinin imkânsız hale geldiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak üzere, müvekkiline tahsis edilmiş olan 150 m²'lik
arsanın dava tarihindeki rayiç değerinden şimdilik 8.000 TL'nin dava
tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir. Davalı
vekili cevap dilekçesinde; müvekkili belediyenin, dava dışı kişilere
yapılmış olan arsa tahsisleri nedeniyle açılan davalar sonucunda
verilmiş olan emsal kararlar ve bu kararlara esas alınan bilirkişi
raporları doğrultusunda ödeme yapılabileceğini davacıya yazılı olarak
bildirdiğini, ancak bu bildirimlere rağmen başvuruda bulunmayan
davacının kötüniyetli olarak dava açma yoluna gittiğini savunarak;
davanın reddini dilemiştir. Mahkemece; davacıya tahsis edilmiş olan
arsa için ödenen 1.656,92 TL'nin ifanın imkansız hale geldiği 12.09.2005
tarihine kadar ki çeşitli ekonomik etkenlerin ortalaması esas alınmak
suretiyle ulaştığı alım gücünü belirleyen bilirkişi raporu esas alınmak
suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı
vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın
dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle
delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı
tarafın temyiz itirazları yerinde değildir.Davalı belediyenin, arsa
vasfındaki taşınmazını, konutu olmayan ihtiyaç sahibi kimselere 775
sayılı yasa hükümleri çerçevesinde tahsis etmek amacıyla 17.03.2003 gün
ve 1095 ile 1096 sayılı, 27.01.2004 gün ve 106 sayılı, 12.03.2004 gün ve
335 sayılı Encümen kararlarını aldığı, bu nedenle davalı belediyeye
başvuran davacıya 150 m² yüzölçümlü arsanın tahsis edilerek sözleşme
imzalandığı, akabinde davacının satış bedelini taksitler halinde davalı
belediyeye ödemeye başladığı, davalı belediye meclisinin aldığı kararla
arsanın tahsis işlemlerinin iptaline karar verdiği, dosyadaki bilgi ve
belgelerden anlaşılmaktadır.Yanlar arasındaki uyuşmazlığın, davalı
Belediyenin maliki bulunduğu taşınmazı 775 sayılı Gecekondu Kanununun 25
ve 26.maddeleri uyarınca davacıya satmasına ilişkin sözleşmeden
kaynaklandığı sabit olup; taraflar arasında yapılan bu sözleşme
geçerlidir. Geçerli sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle davacı, satış
bedelini ödediğini ispat etmek koşuluyla taşınmazın ifasının imkânsız
hale geldiği tarihteki rayiç değerini isteyebilir. Ne var ki mahkemece;
ifanın her iki taraf içinde imkânsız hale geldiği (tahsisin iptali
konusundaki encümen kararının davacıya tebliğ edildiği) tarih ve
dolayısıyla bu tarihteki rayiç değer konusunda bir araştırma yapılmadan,
eksik inceleme ile hüküm tesis edilmiştir..Davacı tahsis edilen
arsanın satış bedelini (taksitler halinde) davalı Belediyeye ödediğini
ileri sürmüştür. Mahkemece, bu hususta dosyaya sunulan belgeler üzerinde
bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacı tarafın satış bedelinin
tamamını ödediğinin belirlenmesi halinde rayiç bedele, aksi halde ise
ödenilen satış bedelinin rayiç bedele oranlaması yapılarak bulunacak
bedele hükmedilmesi gerekmektedir.Buna göre mahkemece; öncelikle
ifanın imkânsız hale geldiği tarih ile davacının edimini
(kararlaştırılan satış bedelini) tam olarak ifa edip etmediğinin
belirlenmeli, sonrasında ise taraflara, tahsis edilen taşınmaza yakın
bölgelerden ve ifanın imkânsız hale geldiği tarihe yakın zaman içinde
yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkân tanınmalı,
gerektiğinde resen emsal celbi yoluna gidilerek, bu emsallere göre
tahsis edilen taşınmaza değer biçilmesi için bilirkişi kurulu eşliğinde
keşif yapılmak suretiyle denetime imkân veren bilimsel verileri içeren
rapor alınmalı ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmelidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, alacak istemine ilişkindir.Yerel
mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf
vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde
yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; belediyenin maliki
bulunduğu taşınmazı 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 25 ve 26. maddeleri
uyarınca davacıya tahsisine ilişkin sözleşmenin geçerli olup olmadığı,
varılacak sonuca göre davacının talep ettiği alacağın taşınmazın
ifasının imkânsız hale geldiği tarihteki rayiç değeri mi, yoksa
belirtilen tarihte denkleştirici adalet ilkesi uyarınca belirlenecek
değerinin mi olduğu noktasında toplanmaktadır.Böyle bir uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasında, öncelikle sözleşmenin düzenlenmesinde şekil
kuralı üzerinde durulması gerekmektedir.Hemen belirtilmelidir ki,
hukukumuzda egemen olan ilke, şekil serbestîsidir. Buna göre, kural
olarak, kanunda tersine bir açıklık olmadıkça sözleşmeler herhangi bir
şekil şartına tabi değildir (818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 11/1;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 12/1). Bununla birlikte, bazı
sözleşmelerin geçerli olabilmeleri yasaca belirli bir şekle uygun olarak
yapılmaları koşuluna bağlanmıştır. Taraflar da, kanunun herhangi bir
şekil koşuluna tabi tutmadığı bir sözleşmenin geçerliliğini, belli bir
şekilde yapılmasını hükme bağlayabilirler. İlkinde yasal şekil,
ikincisinde ise “taraflarca kararlaştırılan şekil” (BK. m. 16; TBK. m.
17) söz konusudur. Diğer taraftan şekil zorunluluğunun öngörüldüğü
sözleşmelerde; kanunun öngördüğü şeklin bir geçerlilik (sıhhat) şartı
olarak düzenlendiğini, buna uyulmadan yapılan sözleşmelere “geçersizlik”
müeyyidesinin bağlandığını, bunun hukuki mahiyet olarak emredici
nitelikte olduğunu, bu nedenle de “geçersizlik” müeyyidesine bağlanan
şekil eksikliğinin hâkim tarafından, taraflar ileri sürmeseler dahi,
yargılamanın her aşamasında re'sen gözönüne alınması gerektiğini
belirtmekte yarar vardır.Bu kapsamda, şekil zorunluluğunun
öngörüldüğü sözleşmelerden olan; tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini
öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması zorunludur. Bu
bir geçerlilik koşuludur. (Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK. m. 213;
TBK. m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26).Ancak
taraflar, öyle durumlarla karşılaşabilir ki, o hal ve durum içinde asıl
sözleşmenin yapılması mümkün olmayabilir. Bu durum fiili bazı
nedenlerden kaynaklanmış olabileceği gibi, hukuki bazı nedenlerden de
kaynaklanmış olabilir. Bu duruma, sözleşmenin yapılması düşünüldüğü anda
sözleşme konusunda geçici imkânsızlık olması hali veya miras bırakandan
intikalen yapılacak bir taşınmaz satışının, intikalin henüz
gerçekleşmemiş olması nedeniyle yapılamaması örnek olarak gösterilebilir
(Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2,
İstanbul 1976, s. 278 vd.). Bu kapsamda, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 25 ve 26. maddelerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.Sözkonusu Kanun’un 25. maddesine göre; “7
nci madde gereğince tesbit olunan önleme bölgelerindeki arsalar,
öncelikle gecekonduların ıslahı ve tasfiyesi sebepleriyle açıkta
kalacaklara ve diğer konutsuz vatandaşlara verilir. Bu arsalardan,
ıslah ve tasfiye bölgelerinde bulunan diğer yapı sahiplerinden yapısının
tasfiyesini isteyenler de faydalanabilirler. Her ne sebeple olursa
olsun, bu kanun hükümlerince arsa tahsis edilecek kimselerin, yoksul
veya dar gelirli olması, kendisinin veya eşinin veya ergin olmayan
çocuğunun herhangi bir belediye sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya
veya her hangi bir yerde bir ev veya apartmanın ayrı bir dairesine
karşılık olan payına sahip bulunmaması şarttır. Kimlerin yoksul ve
dar gelirli sayılacağı, kendisine arsa tahsis edileceklerin öncelik
sırası ve yukarda sözü geçen diğer hususların esasları yönetmelikte
belirtilir.” hükmünü içermektedir.Aynı Kanun’un 26. maddesi
“25 inci maddede sözü geçen arsalar yönetmelikte belirtilen şekil ve
esaslar dahilinde ve tespit olunacak bedellerle kendilerine arsa
verilmesi gerekenlere dağıtılır. Arsa ve binaların halihazır
durumları ile şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis veya
satışları valiliklerince tespit ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca
onaylanan emsal bedel üzerinden yapılır. Binalar ve konutlar,
valiliklerin teklifi üzerine, bu bedelin yüzde yirmibeşi (% 25) peşin
olarak yatırılmak ve vade farkı alınmak kaydıyla taksitle de
satılabilir. Şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına,
arsaların ve binaların satış veya tahsisine dair esaslar Toplu Konut
İdaresi Başkanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.” şeklindedir.Sözkonusu
hükümlerin uygulanması amacıyla Gecekondu Kanunu Uygulama Yönetmeliği
kabul edilmiş ve Yönetmeliğin 15. maddesinde tahsis işlemlerinin nasıl
yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.Anılan madde uyarınca; “Madde
15- (12.08.1984-18487) Kendilerine gecekondu ıslah ve önleme
bölgelerinde arsa tahsis edilenlerden 6 aylık süre içinde arsa bedelinin
1/10‘unu Bankadaki belediye fon hesabına yatırdığına dair banka makbuzu
ibraz edenlere belediyelerce arsa tahsis belgesi verilir. Tahsis
sahipleri bu belgeleri alır almaz derhal Bankaya başvurarak bakiye arsa
bedelini borçlanmak üzere Bankanın tanzim edeceği sözleşmeyi imzalar.
Tapu daireleri; lehine arsa tahsis edilen şahıs ve Banka tarafından
ibraz edilen sözleşme ve tahsis belgesine istinaden belge ve sözleşmede
ada ve parsel numaraları belirtilmiş olan arsayı lehdar adına tescil ve
aynı anda mezkûr arsa üzerine sözleşmedeki meblağ ve şartlar dairesinde
birinci derece ve sırada olmak üzere Banka lehine ipotek tescilini
yaparak tapu senedini ilgili şahsa ve ipotek belgesini de Bankaya verir.
Arsa sahipleri konut inşa kredisi almayacak ise, tapu senedinin
tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde konutunu yapmağa başlamaları
ve önceden tesbit edilen plana göre nüve kısmını en geç 2 yıl içinde
bitirmeleri şarttır. Bu şartlara uymayanlardan tahsis edilen arsalar,
hiç bir hüküm alınmasına lüzum kalmaksızın arsa bedeline mahsuben tahsil
olunan meblağ kendisine iade olunarak geri alınır. Kendilerine arsa
tahsis edilen ve bedelinin 1/10‘unu tediye eden şahıslar bakiye
borçlarını yıllık veya aylık eşit taksitler halinde olmak üzere 9 yılda
tediye eder. İlk taksit sözleşmenin imzası tarihinden itibaren bir yıl
sonra başlar. Kamu Kurum veya Kuruluşlarınca bedelin tamamının yatırılıp arsanın teslimini müteakiben: a)
(Değişik: 02/09/1999-23804) İlgili Kurum veya Kuruluşa tahsis edilmek
veya tapu ile devredilmek üzere Maliye (Değişik ibare:
RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilir. b)
(Değişik 02/09/1999-23804) Belediye mülkiyetinde bulunan arsalardan
verilmesi halinde, belediye encümen kararı alınıp (Değişik ibare:
RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığı onayından
geçirildikten sonra Tapu Sicil Müdürlüğüne gerekli işlem yapılmak üzere
bildirilir. “Görüldüğü üzere, yukarıda ayrıntısıyla belirtilen
düzenlemelerde ‘arsa tahsis sözleşmesi’nin geçerliliği için şekil şartı
öngörülmediği açıktır.Diğer taraftan satış sözleşmesi mülkiyetin
devrini amaçlayan bir sözleşmedir. Bununla alıcı bir bedel karşılığında
taşınmazın mülkiyetini kazanmakta, satıcı da mülkiyeti devir ve
zilyetliği teslim borcu altına girmektedir. İnceleme konumuz olan
olayda davalı Belediye yapılan satış sözleşmesi ile davacıya arsanın
mülkiyetini devir etmemekte, arsayı davacı adına tahsis etmekte, yani
davacıya ayırmaktadır. Bu sözleşme ile ne davalı taraf arsanın
mülkiyetini ve zilyetliğini kaybetmekte, ne de davacı taraf arsanın
mülkiyetini ve zilyetliğini kazanmaktadır. Ayrıca somut olayda
taşınmaz satış vaadi de söz konusu değildir. Çünkü, taşınmaz satış vaadi
tapu kaydına şerh edilebilir. İnceleme konumuz olan olayda “koşulları
ve sonuçları 775 sayılı Gecekondu Kanunu ile belirlenmiş olan kendisine
özgü niteliği olan bedel karşılığında arsa tahsis sözleşmesi” söz
konusudur. Bu sözleşme ile davalı taraf arsayı davacı adına ayırmış,
satış bedelinin dörtte birinin peşin, kalanının taksitler halinde
ödenmesinden sonra tapu kaydının alıcıya devri kararlaştırılmıştır.
Böylece taraflar arasında “bedel karşılığında arsa tahsis sözleşmesi”
adı altında 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda düzenlenmiş olan bir
sözleşme ilişkisi kurulmuştur. Bu nedenle burada bir taşınmaz satış
vaadi ya da taşınmaz satış sözleşmesi söz konusu değildir. Davacının 775
sayılı Kanun’un 26. maddesinde öngörülen bedel ödeme borcunu yerine
getirmesinden sonra, söz konusu taşınmazın mülkiyetinin davacıya nasıl
intikal edeceği hususu da özel olarak hükme bağlanmıştır.Geçerli
şekilde kurulmuş bir sözleşmede, tarafların sözleşmeye uygun hareket
etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin
ifasını imkansız hale getiren her türlü davranıştan kaçınmaları
zorunludur. TBK. m. 112 (BK. m. 96) hükmüne göre; “Borç hiç veya gereği
gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini
ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle
yükümlüdür.”Borçlunun edimin ifasını kusuruyla imkansız hale
getirmesi TBK. m. 112 anlamında borca aykırı bir davranıştır. Borçlu bu
durumda alacaklının uğradığı tüm zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür
(Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012,
s. 636- 643).Bu aşamada, müspet ve menfi zarar kavramlarına ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır.Müspet
zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi
alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum
arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar,
sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan
zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır (Hâluk Tandoğan, Türk
Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 426- 427). Örneğin, davacı
davalının sözleşme gereği kabul ettiği fiyattan malı alamayınca
başkasından ve daha fazla fiyatla almak zorunda kalması halinde bu iki
fiyat arasındaki fark onun müspet zararıdır. Davacının mamelekinde,
sözleşme yerine getirilseydi bulunacağı duruma göre bir azalma olmuştur.
İşte müspet zarar bu iki bedel arasındaki farktan ibarettir.Müspet
zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi
halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız
alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının
tazminine dair talep hakkı olmaktadır. Burada sözleşmenin
feshedilmemesinden değil, borcunun ifa edilmemesinden doğan zararın söz
konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise; uyulacağı ve
yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve
yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan
zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak
olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi
yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar
(Hâluk Tandoğan, age., s. 427). Bu husus BK’nun 108. maddesindeki
düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada alacaklı sözleşmenin
hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü
sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye
dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez;
istenilecek zarar menfi zarardır.Diğer bir söyleyişle, genel olarak
menfi zarar, sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından;
müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Fikret
Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 12. Baskı, İstanbul 2010, s. 482).Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu somut olayda olduğu gibi başlangıçta geçerli olarak
kurulan ancak, sonradan hükümsüz hale gelen sözleşmede zararı “Bir
sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra
ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda,
davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir.” şeklinde
belirlemiştir. Burada benimsenen ilkeye göre; zarar doğurucu eylem,
zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise,
zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan
gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. Bir başka
deyişle, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici
eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak
idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin (Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu'nun 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 esas, 2010/427
karar; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618-668 esas, karar ve 05.03.2003 gün
ve 2003/19-152 esas, 2003/125 karar sayılı ilamları).Ayrıca,
davacının ödediği satış bedelinin Yerel Mahkemece başlangıçtan itibaren
geçersiz satışlarda uygulanması gereken denkleştirici adalet ilkesine
göre (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz
kurlarındaki artış, maaş artışları gibi ekonomik etkenlerin ortalamaları
esas alınarak) bulunacak bedelin davacının gerçek zararını
karşılamadığı ortadadır.Bu genel açıklamalar karşısında somut olay
değerlendirildiğinde; davacı ile davalı belediye arasında ‘bedel
karşılığı arsa tahsis sözleşmesi’nin yapıldığı ve davacı tarafın edimini
yerine getirdiği, sözkonusu sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak
kurulmasına rağmen daha sonra davalı belediye tarafından taşınmazın
bulunduğu alanda imar değişikliği yapılarak sözleşmenin ifasını kendi
kusurlu eylemi ile imkansız hale getirdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda
sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiği tarihteki davacının gerçek ve
güncel müspet zararına hükmedilmesi gerekmektedir.Görüşmeler
sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler tarafından 775 sayılı
Kanun’un Uygulama Yönetmeliğinin 15. maddesine göre, arsa tahsis
işleminin belediye encümeni tarafından yapılmasının ardından toplu konut
idaresinin onamasından sonra geçerlilik kazanacağı, somut olayda bu
işlem yapılmadığından geçerli bir arsa tahsisi sözkonusu olmadığından
yerel mahkeme direnme kararının yerinde olduğunu belirtmiş iseler de, bu
görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından
benimsenmemiştir.Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel
Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve
Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı
Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen
“Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015
gününde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY
Davalı belediye tarafından davalıya 775 sayılı
yasanın 25 ve 26. maddeleri uyarınca arsa tahsisi yapılmış, bedeli
davacı tarafından davalı belediyeye ödenmesine rağmen davalı tarafça
arsanın tapusu davacıya verilmemiştir. 11 Eylül 2004 tarih ve
25580 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Altyapılı Arsa Üretme ve Bu
Arsaların Tahsis Yoluyla Satışına dair Yönetmeliğin tanımlar başlıklı
4.maddesinde;Arsa: imar planları ile parsel olçeğinde yapılanma şartları belirlenmiş alan,
Tahsis: Mülkiyeti idareye ait arsaların konut yapılması amacıyla
bu Yönetmelikte açıklanan koşulların sağlanması kaydıyla devredilmesi,
Tahsis Bedeli: Mülkiyeti idareye ait arsaların, konut yapılması
amacıyla bu Yönetmelikte açıklanan koşulların sağlanması kaydıyla
devredilirken idarece uygun görülen satış bedeli, olarak tanımlanmıştır.
Tahsis işlemi aslında bir idare hukuku kavramı olmakla birlikte
yönetmelikteki tanımdanda anlaşılacağı üzere arsa satışı manasında
kullanılmaktadır. Yine 775 sayılı Yasa Uygulama Yönetmeliğinin
15. maddesine göre tahsis işlemini yapacak organ belediye encümeni olup
toplu konut idaresi başkanlığının onamasından geçtikten sonra tahsis
işlemi geçerlilik kazanacaktır. Bundan ayrı; 1580 Sayılı
Belediye Kanunun 70 ve 83. maddelerine yorum getiren gerek Adli; gerekse
idari Yargı kararlarında belediye taşınmazlarının satışına karar verme
yetkisinin, belediye meclislerine ait olduğu ilkesi benimsenmiş ve
yargısal uygulama istikrar kazanmış iken bu defa 28.12.2004 tarihinde
yürürlüğe giren 5272 Sayılı Yasa ile 1580 Sayılı Belediye Kanunu iptal
edilmiş ve 5272 Sayılı Yasanın 18/e ve 34/g maddesi hükmü ile belediyeye
ait taşınmazların satışı yine belediye meclisinin kararına bağlı
kılınmış, meclisin kararı doğrultusunda belediye encümeninin tasarrufa
yetkili olduğu benimsenmiştir. Aynı ilkeler sonradan yürürlüğe giren
5393 Sayılı Yasanın 18/e ve 34/g maddeleri ile korunmuştur.
Yukarıda açıklanan mevzuat ışığında somut olaya bakıldığında,
Toplu konut idaresi başkanlığı tarafından onama işlemi yapılmadığı için
tahsis işlemi geçerlilik kazanmadığı gibi Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin
bozma ilamından da açıkça anlaşılacağı gibi belediye meclisi tarafından
da encümen tahsis kararı iptal edilmiştir. Bu durumda geçerli bir tahsis
yada satış işleminden söz etmek mümkün değildir. Mahkemenin kararı bu
nedenle doğrudur. Onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun
bozma kararına katılmıyorum.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
KİŞİLER ARASINDAKİ KONUŞMANIN KAYDA ALINMASI
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuç
FERAGAT EDİLEN DAVANIN TEKRAR AÇILMASI MAHKEMENİN YAPACAĞI İŞ
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının aleyhine, müvekkillerinin de paydaş olduğu taşınmazın haksız kullanımı nedeniyle 8.000.00 liralık ec-rimisil davası açtığını, davadan feragat edildiği gerekçesiyle davanın reddedildiğini, ancak şu andaki davanın davacıları olan müvekkillerinin, ilk ecrimis
Tarafların görevsiz mahkemede yaptığı usuli işlemlerin geçerliliği - görevsiz idari yargıda açılan dava
Taraflar arasındaki “menfi tesbit- ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tokat (1.) İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.08.2006 gün ve 1135-629 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 26.06.2007 g
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?