Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
/* Style Definitions */
table.MsoNormalxTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:14px;font-sizex:11.0pt;
font-familyx:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-familyx:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-hansi-font-familyx:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;}
ÖZET: FAİL, CİNSEL
İLİŞKİDE BULUNDUĞU MAĞDURENİN 15 YAŞINI DOLDURMADIĞI HALDE, 15 YAŞINI
DOLDURDUĞU DÜŞÜNCESİYLE MAĞDURE İLE RIZASIYLA CİNSEL İLİŞKİDE BULUNUR VE
ŞİKAYETÇİ OLMAYAN MAĞDURENİN YAŞI KONUSUNDAKİ HATASI ESASLI, DİĞER BİR İFADEYLE
KABUL EDİLEBİLİR BİR HATA OLURSA, BU TAKDİRDE FAİL 5237 SAYILI TCK'NUN 30. MADDESİNİN
BİRİNCİ FIKRASI UYARINCA SUÇUN MADDİ UNSURLARINDAN OLAN MAĞDURUN YAŞINA İLİŞKİN
BU HATASINDAN YARALANACAK, BUNUN SONUCU OLARAK YÜKLENEN SUÇ AÇISINDAN KASTEN
HAREKET ETMİŞ SAYILMAYACAĞINDAN VE BU SUÇUN TAKSİRLE İŞLENMESİ HALİ KANUNDA
CEZALANDIRILMADIĞINDAN 5271 SAYILI CMK'NUN 223. MADDESİNİN İKİNCİ FIKRASININ
(C) BENDİ GEREĞİNCE BERAATINA KARAR VERİLMESİ GEREKECEKTİR.
DAVA : Çocukların
nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık İ.A'nın 5237 sayılı TCK'nun 103/2, 62
ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak
yoksunluğuna ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.06.2009 gün
ve 279-234 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 04.04.2013 gün ve 10923-3992
sayı ile;
Nüfus kaydına göre
suç tarihinde 15 yaşından küçük olan mağdurenin sanıkla rızasıyla cinsel
ilişkiye girdiği, daha sonra sanık ile mağdurenin resmî olarak evlendikleri ve
bir çocuklarının olduğunun anlaşılmış bulunması karşısında, sanığın Sulh Ceza
Hakimi huzurunda, mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilmediğini ve daha büyük
göründüğünü savunduğu dikkate alınarak, genetik faktörler ve beslenme düzeni
gibi etkenlerle kişinin gerçek yaşından daha büyük yaşta görünebileceği gerçeği
karşısında TCK'nın 30. maddesi hükümlerine göre hata halinin mevcut olup
olmadığının tespiti için mağdurenin suç tarihi itibarıyla 15 yaşından büyük
gösterip göstermediği, sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin
mümkün olup olmadığı gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle
araştırılarak, mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de
tespit edip, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın
hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde
hüküm kurulması
İsabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı ise 20.06.2013 gün ve 191200 sayı ile;
Sanığın mağdurenin
yaşının küçük olduğunu bilmediğini ifade etmesi, mağdurenin yaşına itiraz
olarak değerlendirilebileceği, ancak mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı ve
kaçınılamaz bir hatanın da söz konusu olmadığı olayda TCK'nun 30. maddesindeki
hata hallerinin mevcut olmadığı, Yüksek 14. Ceza Dairesinin uygulamaları
incelendiğinde; 15 yaşından küçük mağdureler ile rızasıyla cinsel ilişkide
bulunan ancak bilahare mağdure ile resmi evlilik yapan veya birlikte yaşamaya
devam eden ve ortak çocukları olan sanıklar ile alakalı davalarda, mağdurenin
görünüm itibariyle 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı
hususunun, TCK'nun 30. maddesi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğinden
bahisle bozma kararları verildiği görülmektedir. 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunundaki 434. madde benzeri bir düzenlemenin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
bulunmaması karşısında, aile birliğini sağlamaya matuf bir uygulamanın hukuki
olmaktan ziyade vicdani olarak değerlendirildiği kanaati uyandırmaktadır. Aynı
durumda olup da resmi evlilik gerçekleştirmeyen sanıklar yönünden haksızlık
oluşturabilecek bu uygulama, cinsel saldırı veya çocukların cinsel istismarı
suçunu cebir veya tehdit ile gerçekleştiren sanıklar açısından da
uygulanabilirliği düşünüldüğünde, bu nitelikteki suçları işleyenlerin daha az
ceza almaları veya eylemlerinin şikayete bağlı suça dönüşme ihtimali
karşısında, adaletsiz ve kamu vicdanını zedeleyen kararların verilmesine yol
açabileceği
Görüşüyle itiraz
kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi
uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 10.09.2013 gün ve
7151-8859 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci
Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
KARAR : Özel Daire
ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 30.
maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma imkânının bulunup
bulunmadığı ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının
belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya
kapsamından;
Mağdure ile sanığın
yaklaşık bir yıldır duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu, evlenmek istedikleri,
ancak mağdurenin ailesinin izin vermemesi nedeniyle 31.03.2008 günü anlaşarak
kaçtıkları, mağdurenin ailesinin şikayetçi olması üzerine polise teslim
oldukları,
Mağdurenin 23.01.1992
tarihinde hastanede doğduğu ve nüfus kaydının da buna uygun olduğu,
Dr. Zekai Tahir Burak
Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 01.04.2008 tarihli raporunda,
mağdurenin 22 haftalık hamile olduğunun belirtildiği,
Mağdurenin
aşamalarda; sanık ile bir buçuk yıldır arkadaş olduklarını, rızası ile cinsel
ilişkiye girdiklerini, hamile olduğunun anlaşılması üzerine sanığın kendisini
ailesinden istediğini, ailesi kabul etmeyince beraber kaçtıklarını, kimseden
şikâyetçi olmadığını ifade ettiği,
Mağdurenin annesinin;
mağdure ile sanığın rızası ile birlikte olduklarını öğrendiğini, kendilerinden
çekindikleri içinde Çankırı'ya gittiklerini, mağdurenin kendisine bir kez
cinsel ilişkide bulunduğunu ve hamile kaldığını söylediğini, kızının evlenme
yaşını doldurunca evlenmelerini istediğini, sanıktan şikayetçi olmadığını
söylediği,
Sanığın; mağdure ile
gönül ilişkisi olduğunu, bu ilişkiden mağdurenin ailesinin de haberinin
olduğunu, mağdurenin rızasıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, yaşının küçük
olduğunu bilmediğini, mağdure hamile kalınca ailesinden çekinerek Çankırı'ya
gittiklerini, suç kastının olmadığını, mağdurenin yaşı tutunca evleneceklerini
beyan ettiği,
Anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun "Hata" başlıklı 30.
maddesi üç fıkra halinde;
"Fiilin icrası
sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten
hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır
veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda
hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu
kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz
bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş
iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 5377 sayılı Kanunun 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin
haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi,
cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son halini almıştır.
Maddede çeşitli hata
halleri düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında
hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
İkinci fıkra ile,
kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin
gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre,
kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun
nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel
şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail
hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza
sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği
konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı
hüküm altına alınmış olup, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi
şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir.
Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibariyle
hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Maddeye 5377 sayılı
Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu
ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi
gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu
konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka
aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket
etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz
nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun
belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal
ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü
fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı
aranmakta olup, hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak,
diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel
cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Uyuşmazlığa ilişkin
olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda
bulunmaktadır.
Maddenin birinci
fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların
bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik,
eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata
olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi
vestiyerden kendisinin ki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece
karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak,
gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya
yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı;
işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten
işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî
unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir.
Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen
gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya
ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda
neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması
gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin
yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin
ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay
dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı
zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu
hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak
da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan
dolayı sorumlu tutulacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni
tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu
unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara
ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması
halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata,
eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir
yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla
taksirli sorumluluk halinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de
işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat
ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş
eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya
ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil
etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin,
arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir
başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen
cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi
gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7.
Baskı, s. 522), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun
kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde
cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır."
(Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere
yer verilmiştir.
Uyuşmazlığa konu olan
"çocukların cinsel istismarı" suçu 5237 sayılı TCK'nun 103.
maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin ilk iki fıkrası;
1-) Çocuğu cinsel
yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
A-) Onbeş yaşını
tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen
her türlü cinsel davranış,
B-) Diğer çocuklara
karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı
olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
2-) Cinsel istismarın
vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi
durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
şeklindedir.
Suçun maddi
unsurlarından birisi de mağdur olup, kanun koyucu 5237 sayılı TCK'nun 103.
maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. Birincisi onbeş yaşını tamamlamamış
olan çocuklar, ikincisi onbeş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise
onbeş yaşını tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış çocuklardır. Birinci ve
ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi
etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel
davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere karşı cebir veya
tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi ise anılan maddenin dördüncü
fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını gerektirmektedir. Üçüncü
grupta yer alan çocuklar yönüyle eylemin suç oluşturması için gerçekleştirilen
cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir
nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve
hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan
kişi, anılan kanunun 103. maddesinde düzenlenmiş olan çocukların cinsel
istismarı suçundan değil, şikayet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit
olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
Fail, cinsel ilişkide
bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını doldurduğu
düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan
mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir
bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinin birinci
fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin bu
hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten
hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda
cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinin ikinci fıkrasının
(c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Suçun maddi unsurlarında
hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii
tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi
unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma
yapılmayacaktır.
Bu bilgiler ışığında
uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık mağdureyi 15
yaşından büyük olarak bildiğini belirtmiş ise de, sanık ile mağdurenin yaklaşık
bir yıldır devam eden duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu, sanığın mağdurenin
evinin yakınındaki bir inşaatta çalışması nedeniyle zaman zaman mağdurenin
evine gittiği ve mağdurenin ailesiyle tanıştığı gözönüne alındığında,
mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun
değildir. Dolayısıyla somut olayda 5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinde
düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları mevcut değildir.
Bu nedenle, sanığın
çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme
kararı isabetlidir.
Bu itibarla, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının
kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1-) Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne,
2-) Yargıtay 14. Ceza
Dairesinin 04.04.2013 gün ve 10923-3992 sayılı bozma kararının kaldırılmasına,
3-) Usul ve kanuna
uygun bulunan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.06.2009 gün ve 279-234 sayılı
kararının onanmasına,
4-) Dosyanın,
mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
14.01.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.