Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2068 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8252 - Esas Yıl 2012





Dosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.5237 sayılı TCK'nın 158/1-i bendinde, serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmiş,193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65/2. maddesindeserbest meslek faaliyetisermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır” şeklinde tanımlanmış,aynı kanunun 66. maddesi ise “Serbest meslek faaliyetini mutat meslek halinde ifa edenlerserbest meslek erbabıdır”denilmiştir.Aynı kanunun 37. maddesinin 4. bendinde ise,gayrimenkullerin alım, satımve inşa işleriyle uğraşanların bu işlerinden doğan kazançların bu kanunun uygulanmasında ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir.Kanunda kendi nam ve hesabına mesleğin gerektirdiği etik kurallara uygun olarak çalışması gereken kişilerin toplumda kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlemeleri hali nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlenmiş ise de, bu bendin uygulanabilmesi için failin serbest meslek mensubu olması ve dolandırıcılık suçunu da mesleği gereği kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi gerekir.Fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıkların,oto galericisi(sanık M'nin D. Otomotiv başlıklı kartvizit vererek) olduklarını söyleyerek, araçlarını satmak amacıyla gazetelere ilan vermiş olan katılanlara ulaşıp, onların FM 279 ve KJ 049 plakalı otomobillerine talip olmaları, sık sık adres değiştirmekle birlikte en son İ. Baştuğ caddesinde oto galerisi gibi gösterilen işyerinde kabul ettikleri şikayetçilerle farklı tarihlerde pazarlık yapıp anlaşma sağladıkları miktarın bir kısmını peşin olarak verip 24.12.2005 tanzim 30.12.2005 (S.Ş.) ve 06.01.2006 (S.A.G.) vade tarihli iki ayrı senedi sanıklardan Ab'nin yazıp M'nin borçlu olarak imzalaması, böylece güven telkin edip onlardan araçlarının satış yetkisini de içerir vekaletnameleri sanık M'nin almasının sağlanması ve bu vekaletnamelere istinaden otoların kısa süre içinde 30.12.2005 tarihinde üçüncü şahıs Ş.B.'a (S.Ş.), 06.01.2006 tarihinde ise diğer sanık Ahmet'e (S.A.G.) satılması, icra takiplerine konu olan senet bedellerini önceden var olan suç kastı ile ödemeyip, sözde işyerlerini de kapatıp ortadan kaybolmaları, böylece haksız yarar sağlamalarıeylemlerinin “nitelikli dolandırıcılık” suçlarını oluşturduğu iddia edilen somut olayda;I) Sanık A.A'nının yokluğunda verilen ve 08.06.2009 tarihinde vekaletnameli müdafiine usulüne uygun olarak tebliğ edilen 28.05.2009 tarihli mahkumiyet hükümlerinin, adı geçen sanık tarafından bir haftalık yasal süresi geçtikten sonra 18.01.2010 havale tarihli dilekçesiyle temyiz edildiği anlaşıldığından; vaki temyiz talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca “süre yönünden” REDDİNE,II)“Dolandırıcılık” suçlarından sanık A. B. ve M. D. haklarında verilen “mahkumiyet” hükümlerine yönelen sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;Sanık M.D.'in tanınan haklardan onun gibi yararlanan müdafiinin de bulunduğu 28.05.2009 tarihli duruşma sırasında başka suçtan Akşehir C Tipi Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü (sorgusu huzurda 17.03.2008 tarihinde yapılmış olmakla) olması karşısında; CMK'nın 196.maddesine aykırılık oluşturacak, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak durumun sözkonusu olmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, mahkumiyet hükümlerininONANMASINA,06/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.