Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hayrabolu Asliye Hukuk
Mahkemesince davanın REDDİNE dair verilen 18.12.2002 gün ve
2000/364-2002/392 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 30.10.2003 gün ve
5707-5100 sayılı ilamı ile ;
(… Dava, İİK’nın 277 ve devamı maddelerinde
düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, geçici ya
da kesin aciz belgesinin sunulmadığından bahisle reddolunmuş, hüküm
davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Borçlu hakkında Hayrabolu İcra Müdürlüğünün
1999/1130 sayılı dosyası ile 301.544.043 TL’nin tahsili için takip
yapılmış, 27.11.2002 tarihinde borçlunun evinde yapılan hacze ilişkin
tutanakta hacze değer mal bulunamadığı belirtilmiştir. Bu tutanak,
İİK’nın 105. maddesinde gösterilen geçici aciz belgesi niteliğindedir.
Dairemiz uygulamasına göre aciz belgesi dava tarihinden önce veya sonra
hatta mahkeme kararının Yargıtay’ca bozulmasından sonra bile ibraz
edilebilir.
Bu durumda borçlunun aciz hali
gerçekleştiğinden ve tasarrufta bulunulan kişi de borçlunun abisi
olduğundan İİK’nın 278. maddesinin şartları davada vardır. Mahkemece
tasarrufun alacak ve fer’ileriyle sınırlı olacak şekilde iptaline karar
verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın REDDİNE karar
verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre de dava şartının yokluğu
sebebiyle reddedilen davada, davalılar için maktu vekalet ücretine
hükmedilmesi yerine nispi avukatlık ücreti takdiri de yanlıştır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme
kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar
okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
A- Davacı İsteminin Özeti:
Davacı/alacaklı banka vekili 08.12.2000
tarihli dava dilekçesinde: Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 1999/1130 sayılı
dosyasında davalılardan borçlu Remzi aleyhine icra takibi yaptıklarını,
borçlunun taşınır ve taşınmaz mallarını satması nedeniyle müvekkili
bankanın alacağını tahsilde zorlandığını, borçlunun takipten iki ay
evvel de adına kayıtlı olan 59 X 6028 plaka sayılı minibüsü takipten
kurtulmak için diğer davalı kardeşi Feyzullah’a görünürde sattığını,
aracın zilyetliğinin halen kendisinde olduğunu, ifadeyle, İİK’nın 277.
maddesi gereğince tasarrufun iptali ile müvekkili adına haciz ve satış
isteme yetkisinin tanınmasına karar verilmesini istemiştir.
B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti:
a) Davalılardan borçlu/Remzi vekili
cevabında: minibüsün diğer davalı ile müvekkili arasında satışa konu
olduğunu, ancak bu satışın takipten kurtulmaya değil davacı dışında
borçlu olunan diğer bankalara borç ödemek için ve değerinden noksan
olmamak üzere yapıldığını, müvekkilinin aynı minibüste bu defa yevmiyeli
olarak çalıştığını, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.
b) Davalı/lehine tasarrufta bulunulan
borçlunun kardeşi Feyzullah’ın aynı avukatı vekil tayin ettiğine ilişkin
vekaletnamesi var ise de vekil dilekçelerini sadece Remzi vekili olarak
vermiş, ancak duruşmadaki beyanlarında aynı hususları tekrarla
müvekkili diğer davalı Feyzullah yönünden de davanın reddini
savunmuştur.
C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel Mahkeme: “… Davacı (alacaklı) Banka
davalı Remzi aleyhine 1.026.244.967 TL’lik icra takibi başlatmış, ancak
alacağını tamamen alamadığını gösteren kesin aciz belgesi veya geçici
aciz belgesi sunmamıştır. Aciz belgesi bu davalar için yargılama koşulu
olup İİY’nin 277. maddesi dava açabilecekleri elinde geçici veya kesin
aciz vesikası bulunan alacaklı olarak belirlemiş olup, aciz hali dava
açılırken saptanmış olmakla birlikte belge daha sonra alınıp mahkemeye
sunulduğunda dahi dava görülecektir. Olayımızda davacı 27.11.2002
tarihli borçlunun gıyabında yapılan hacze ait tutanağı İİK’nın 143.
maddedeki geçici aciz belgesi niteliğiyle ibraz etmişse de dava
tarihinin 7.12.2000 oluşuna göre dava koşulunu gerçekleştiren belge
sayılmadığından, başka deyişle dava tarihi itibariyle geçici aciz
belgesinden bahsedilemeyeceği gibi kesin aciz belgesi de sunulmadığından
davanın REDDİNE karar vermek gerekmiştir…) Gerekçesiyle (işin esasını
incelemeksizin dava şartı yönünden) davanın REDDİNE karar vermiştir.
D- Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme:
Davacı vekili temyizinde, mahkeme tarafından
verilen mehil üzerine ibraz ettikleri 27.11.2002 tarihli haciz
belgesinin geçici aciz belgesi olduğunu, bu belgenin bulunmadığı
gerekçesine dayalı kararın bozulmasını, istemiş; Özel Dairece ibraz
edilen belgenin geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu vurgulanarak
yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Yerel Mahkeme: “… İİK’nın 277. maddesi
gereğince elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunanlar tasarrufun
butlanını sağlayacak iptal davasını açabilir. Dava şartı Mahkemece
kendiliğinden gözetilip, eldeki davada 8. celseye kadar bu konu gözden
kaçırılmış, 8. celsede aciz vesikası sunması için davacıya süre
verilmiş, davacı süre gereğini yerine getirmediği halde takip eden
9-10-11- 12 celselerde taraf mazereti ve düplik layihasına ilişkin ara
kararları verildikten sonra 13. celsede 15.11.2002′de davacı yana ikinci
ve son kez mehil verilmiş, takip eden celsede davacı geçici aciz
vesikası olarak 27.11.2002 tarihli borçlunun gıyabında düzenlenmiş
“hacze değer eşya bulunmadığı” dair haciz tutanağını sunmuş, mahkememiz
dava şartı yokluğundan davayı reddetmiştir. Borçlu 22.11.2002′de
yenileme dilekçesinin tebliğinden üç gün sonra mal beyanı dilekçesi
vererek, Aydınlar Köyünde babadan kalma ev yerindeki (arsa) miras
hissesini borca karşılık beyan etmiştir. Alacaklı 27.11.2002′ de
borçlunun Aydınlar Köyündeki evine gidilerek borçlunun yokluğunda evde
hacze değer mal bulunmadığına dair düzenlenen haciz tutanağını geçici
aciz vesikası olarak sunmuştur. Bu tutanak düzenlenirken borçlu hazır
olup, başkaca malı olmadığına dair beyanda bulunmasaydı bunu da
imzalasaydı 22.11.2002′deki mal beyanı dilekçesine rağmen dava şartının
yerine geldiğinden bahsedilebilecekti, oysa, dava tarihi itibariyle
borçlunun haczedilebilir malı vardır. Üstelik bu malda başka hacizler
dahi olsa aciz halinin varlığı kanıtlanmış olmazken, düzenlenen haciz
tutanağının İİK’nın 105. maddede belirtilen ve alacaklıya İİK’nın 377.
maddesindeki hakları veren geçici aciz vesikası olarak kabulü mümkün
değildir. Borçlunun mal beyanı dilekçesi taşınmazın tarifi açık olarak
yapılmamışsa da kefilin imzaladığı kredi sözleşmesindeki kimlik
bilgileriyle Aydınlar Köyündeki taşınmaz kaydının mal sahipleri
sicilinden bulunabileceği açıktır. 27.11.2002 tarihli tutanakta
borçlunun imzası olsaydı, başka deyişle gıyapta değil yüzcek (vicahta)
tutulmuş olsaydı Yüksek 15. HD’sinin bozma kararının doğru olacağı, bu
haliyle dava tarihinde İİK’nın 105. maddesi anlamında geçici aciz
vesikası sunulmamış, böylece dava koşulu gerçekleşmediğinden mahkememiz
önceki kararında ısrarla davanın REDDİNE karar vermiştir…” Gerekçesiyle
önceki kararında direnerek, (işin esasını incelemeksizin dava şartı
yönünden) davanın REDDİNE karar vermiştir.
Direnme kararı, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
E- Gerekçe:
a) Yasal düzenlemeler ve buna ilişkin açıklamalar:
Dava, İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı
maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olup; direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davanın
görülebilirlik şartlarından olan geçici ya da kesin aciz vesikasının
dosyada bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;
“Tutanaklar” başlıklı 8. maddesinde;
“İcra ve iflas daireleri yaptıkları
muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak
yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve
icra memuru veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.
İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir.
İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir.”
Denilmekte;
“Borç Ödemeden Aciz Vesikası” başlıklı 105. maddesinde de aynen;
“Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143. maddedeki aciz vesikası hükmündedir.
İcraca takdir edilen kıymete (m. 87) göre
haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak
muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277. maddede yazılı
hakları verir.”Hükmü bulunmaktadır.
Yine aynı Kanunun 277. maddesinde ise: “İptal
davasından maksat 278, 279 ve 280. maddelerde yazılı tasarrufların
butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2- İflas idaresi yahut 245. maddede ve 255.
maddenin 3. fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri” Hükmüne
yer verilmektedir.
Görüldüğü üzere, İcra ve İflas Kanununun 277.
ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davasının dinlenebilmesi için
alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış geçici (İİK. md.105) veya
kesin aciz (İİK. md.143) belgesi bulunmalıdır.
Bu bir dava koşuludur ve bu nedenle Hakimin kendiliğinden nazara alması zorunludur.
Hemen burada aciz belgesinin ne olduğu açıklanacak olursa;
Aciz belgesi borçlunun mal varlığının
alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat
aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı
mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK’nın
102. maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve
soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen
malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin
iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca
hazır bulunan alacaklı, varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler
de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı
karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da
tutanağa yazılır. (İİK. m. 102/son) Alacaklı veya borçlu haciz sırasında
hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı
inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK. m.
103) bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikayet süresinin
başlamasını sağlamak amacına yöneliktir.
İcraca takdir edilen kıymete göre haczedilen
malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı
da geçici aciz belgesi sayılır. (m. 105/2) Eş söyleyişle, haciz
sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların
takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği
anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi sayılır.
(İİK. m. 105/2) Borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz
tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi halde tutanak aciz
belgesi niteliği taşımaz.
Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya
ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz
belgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK’nın 277. maddede yazılı hakları
verir. Yani iptal davası açma hakkı verir. Geçici aciz belgesi kesin
aciz belgesinden farklı olarak İİK’nın 68. maddesi anlamında borç
ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.
Kesin aciz belgesine gelince; icra takibi
sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye
kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK’nın 143. maddede açıklanmıştır.
Bu belge İİK’nın 68. maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet
mahiyetinde olup alacaklıya iptal davası açma hakkını verir.
Ayrıca haciz sırasında borçlunun
haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da
143. madde anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak
doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca
bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının
bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça
göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu
anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.
Aciz belgesine dayanılarak açılan iptal
davası sırasında aciz belgesinin iptali için dava açıldığı ileri
sürülürse ve belgelenirse açılan bu davanın tasarrufun iptali davasının
sonucuna etkisi olacağından ön mesele yapılması gerekir.
Aciz belgesinin alacaklının yaptığı icra
takibi ile ilgili olması gerekir. Bir başka alacaklının kendi alacağı
ile ilgili olarak alınan aciz belgesine dayanılarak iptal davası
açılamaz. Yargıtay uygulaması yerleşik olarak bu yöndedir.
Aciz belgesi borçlunun mal varlığının
alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat
aracıdır. Bu nedenle de aciz belgesine rağmen ve bu belge dava yoluyla
iptal edilmedikçe borçlu; mal varlığının alacaklının alacağını
karşılayabileceğini ileri süremez.
Alacaklının bu belgelere dayanarak tasarrufun iptali davası açması mümkündür.
Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince “aksi sabit
oluncaya kadar geçerli belge” niteliğindedir.
Açılan iptal davasında davacının dayandığı
aciz belgesi şikayet veya itiraz yoluyla icra hakimliğince ortadan
kaldırılmadıkça mahkemece gerek re’sen gerekse davalının savunması
doğrultusunda usulüne uygun şekilde düzenlenmiş olup olmadığı konusunda
inceleme yapılamaz. Bu nedenle hukuken geçerliliğini muhafaza eden aciz
belgesinin varlığı halinde borçlunun borcu karşılayacak başka mallarının
bulunduğu, yeterli araştırma yapılmadan aciz vesikası düzenlenmiş
olduğu iddiası dinlenemez.
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla
birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyor, tebligatlar da ilanen
yapılıp, hakkında bir çok takip bulunuyorsa bu takdirde aciz hali
gerçekleşmiş sayılır.
Aciz belgesinin varlığı davanın
dinlenebilmesi için ön koşul olduğundan bu husus mahkemece resen
(kendiliğinden) araştırılmalıdır. Ne var ki, kesin veya geçici aciz
belgesinin varlığı davanın ön koşulu ise de, bunun davanın açılmasından
önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği
gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz
edilmesi yeterli olur. Önemli olan husus bu belgenin davanın
açılmasından önceki bir takibe dayalı olmasıdır. Karar kesinleşinceye
kadar alınıp ibraz edilmesi mümkündür. Mahkemece dava açıldığı sırada
aciz belgesinin yokluğundan dolayı davanın reddi mümkün değildir. Dava
sürerken ikmali olanaklı dava şartlarındandır.
Dava ekonomisi bu düşüncenin altında yatan en
önemli nedendir. Yargıtay’ın sapma göstermeyen, yerleşik uygulaması da
bu yöndedir.
b) Somut olay yönünden yapılan değerlendirme ve dayanılan gerekçe:
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde;
Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 1999/1130 sayılı
(19.11.2002 tarihinde yenilenmekle 2002/665 esas sayılı) dosyasında,
alacaklı banka tarafından 13.01.1999 tarihli kredi sözleşmesine
dayanılarak, davalı/borçlunun üçüncü kişiye kefaletinden kaynaklanan
alacak için 301.544.043 TL asıl borcun faiz ve ferileriyle birlikte
tahsili için 21.10.1999 tarihinde ilamsız takibe girişilmiştir.
Davalı/borçlu mal beyanında bulunmuş ve başkaca açıklama yapmadan,
babasından olan ev yerinden hissesi olduğunu soyut olarak bildirmiş;
diğer mal varlığını ise kefili olduğu borçlunun borçlarını ödemek için
sattığını ifade etmiştir.
Davalı/borçluya ait Aydınlar köyündeki ev
adresinde 27.11.2002 tarihinde saat: 10.10 da haciz gerçekleştirilmiş;
borçlunun hazır bulunmadığı haciz sırasında annesi Ümmiye’nin hazır
olduğu yaşlı, felçli ve yatalak olduğu, belirtilerek “borçlunun hacze
değer malı bulunmadığı” tutanağa geçirilmiştir. Tutanak memur, alacaklı
vekili ve şoför tarafından imzalanmış, hazır olan Ümmiye imzadan
kaçınmıştır.
Bu tutanak, yukarıda yapılan açıklamalardan
da anlaşılacağı üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 105.
maddesinde gösterilen “geçici aciz belgesi” niteliğindedir ve dava
görülmekte iken ibraz edilmekle dava şartı gerçekleşmiştir.
Zira, yukarıda da açıklandığı üzere, davanın
açılması için bir ön koşul olan aciz belgesinin davanın açılmasından
önce alınması zorunlu bulunmayıp; davanın açılmasından sonra
alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp
ibraz edilmesi yeterlidir. Nitekim bu gerek davacı/alacaklı yanca
yerine getirilmiştir.
Diğer taraftan, borçlunun haciz sırasında
hazır olmaması nedeniyle belgenin yetersizliği ya da geçersizliği
olgusu, ayrıca ilgilisince İcra Hakimliği önünde itiraz ve şikayete konu
edilmemişken; tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece konunun resen
ele alınıp tartışılması bu aşamada olanaklı değildir. Eş söyleyişle;
içeriği ve yapılan işlemler yönünden merciinde itiraz ve şikayete konu
edilmemiş bulunan 27.11.2002 tarihli haciz tutanağı içerdiği “borçlunun
hacze değer malı bulunmadığı” yönündeki açıklama nedeniyle, yasanın açık
hükmüne uygun “geçici aciz belgesi” niteliğindedir ve borçlunun acz
hali gerçekleşmiştir.
Mahkemece; dava şartı olan aciz belgesinin
varlığı gözetilerek işin esasına girilmeli ve toplanacak delillere göre
sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
Şu durum karşısında, davanın esasına
girişilmeksizin, dava şartı olan geçerli bir aciz belgesinin yokluğundan
bahisle davanın reddi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü
ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen
nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
02.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.